Avrupa’da İslamlaşma endişesi
7 Aralık 2009İsviçre’deki minare referandumuna diğer Avrupa ülkelerinden gelen tepkilerin bazı ortak noktaları bulunuyor. Almanya, Hollanda, İngiltere ya da Fransa’da minare yapma yasağına gösterilen tepki, bazı uzman ve politikacıların "halkın korkularına kulak verilmesi" şeklindeki çağrılarının gölgesinde kaldı.
Fransa’da yaklaşık altı milyon Müslüman yaşıyor. Nüfusun sadece yüzde 6’sı Müslüman. Bu oran İngiltere’de yüzde 4, Almanya’da ise yüzde 5.
Almanya Yahudileri’nin önde gelen temsilcilerinden Michel Friedmann bir televizyon açık oturumunda neden korkulduğunu sormuş ve “Hrıstiyan çoğunluk, bu ülkede yaşayan yüzde beşlik azınlıktan korku duyacak kadar özgüvenden yoksun mu? Kaldı ki bu yüzde beşin çoğunluğu tıpkı Alman komşusu gibi iyi niyetli, küçük burjuva, sıkıcı ve sempatik” demişti.
Müslümanlara karşı korku öncelikle tanımamaktan, İslam’ın yabancı bir din olmasından ve her iki taraftaki radikallerin bu dinle bağlantı kurduğu kavramlardan kaynaklanıyor. Bu düşünce tarzı 11 Eylül 2001’den sonra ağır basmaya başladı. İslam’ı tanımayanlar, bu dini İslamcılıkla karıştırıyor, İslam’ı terörizmle özdeşleştiriyor, İslam’ın insan haklarına saygısızlık anlamına geldiğini sanıp Avrupa’nın İslamlaştırmak istendiğine inanıyor.
“Tek neden İslam’ı tanımamak değil”
Almanya Müslümanlar Merkez Konseyi adlı örgütün başkanı Ayman Mazyek ise nedenlerin tamamen dini olmadığını söylüyor. Mazyek’in görüşleri şöyle: “Sorun, Müslüman’ın bir İslam ülkesinin temsilcisi olduğunun sanılmasından kaynaklanıyor. Bu yanlış. Müslüman da bu toplumun hak ve yükümlülükleri Hrıstiyan, Yahudi ya da dinsizlerden farklı olmayan bir bireyi.”
İsviçre’de minareler, Almanya’da ise görkemli camilerin yapılması tepki çekiyor. Cami ne kadar büyük olursa, İslam’ın Avrupa’ya hâkim olmaya çalıştığı şeklindeki endişe de o kadar derin oluyor. Tabii bunda bazı ülkelerdeki radikal İslamcıların, "Kıtanın en büyük dinini yaratıp Avrupa’ya şeriatın getirileceği" şeklindeki sözleri de büyük rol oynuyor.
Ayman Mazyek, böyle ifadelere müteşekkir olan radikal İslam düşmanlarının, bu sözleri yayarak İslam’a duyulan güvensizliği artırmaya çalışmalarına müsamaha edilmemesi gerektiği görüşünde. Mazyek, “Tabii ki dini, amaçlarına alet etmeye çalışan bazı çılgınlar olacaktır. Ama lütfen abartmayalım ve böyle düşünenlerin yüzde kaç olduğunu da söyleyelim” diyor.
Paralel toplum tartışmaları
Bazı Avrupalılar, İslam hâkimiyetinin ‘müjdesini’ veren radikal ifadeleri, Müslümanların Avrupa toplumuna uyum sağlamak değil, paralel toplumlarda yaşamak istedikleri şeklinde yorumluyor. Bunun sonucunda, Müslümanlardan kendilerini uydurmaları istenen ‘öncü kültür’ gibi kavramlar ortaya atılıyor.
İslam’ı öcü gibi göstermeye çalışan sağ popülist Hollanda Özgürlük Partisi’nin lideri Geert Wilders, Avrupa nüfusunun yüzde 40’ının Müslümanlardan oluşacağı günün uzak olmadığını öne sürüyor. Wilders’in açıklamaları şöyle: “Benim mesajım son derece açık: Yasalarımıza, değerlerimize, hukuk düzenimize ve anayasamıza uyarsanız pekala burada kalabilirsiniz, herkesle eşit olursunuz, hatta biz size yardımcı da oluruz. Ama uymaz da suç işlerseniz, şeriat ve cihattan söz ederseniz o zaman pılınızı pırtınızı toplatıp sizi vatandaşlıktan da atar ve ülkenize göndeririz.”
Diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi Almanya’daki Müslümanların da yaklaşık yarısı Alman vatandaşı. Sağduyu sahibi çevreler bu nedenle Müslümanlardan sadece topluma uyum sağmalarının istenemeyeceğini, karşılığında onların da toplumun bir parçası olarak kabul edilmesi gerektiğini vurguluyor. Müslümanlar da apartman avlularındaki ibadet yerlerinin ana caddelerdeki camilere dönüştürülmesinin Hrıstiyanlar tarafından normal karşılanacağı günlerin özlemini çekiyor.
Peter Philipp / DW, Çeviri: Ahmet Günaltay
Editör: Murat Çelikkafa
© Deutsche Welle Türkçe