Astana Türkiye için ne anlama geliyor?
25 Ocak 2017Kazakistan'ın başkenti Astana'da Rusya, Türkiye ve İran'ın arabuluculuğunda düzenlenen iki günlük Suriye toplantısında Türkiye’nin Suriye’de rejimin kalıcı olduğunu resmen kabul ettiği ve aslında muhalifler üzerinde o kadar da etkili olmadığının ortaya çıktığı değerlendiriliyor.
Carnegie Enstitüsü'nde konuk araştırma görevlisi ve EDAM (Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi) Başkanı Sinan Ülgen, Astana toplantısının kendi hedefleri kapsamında başarılı olduğunu ancak diğer taraftan Türkiye’nin Suriye rejiminin kalıcılığını kabullendiğini gösterdiğini söyledi.
Ülgen, "Türkiye zaten 2015'ten bu yana Suriye konusundaki söylemini değiştirmeye başlamıştı. En son Moskova'da Türkiye, İran ve Rusya arasındaki uzlaşılan mutabakatta rejim değişikliğinin artık bir öncelik olmadığını Türkiye de kabul etmişti. Bu 2011'den bu yana yönetilen politikalar bakımından ciddi bir zemin kaybı ama Türkiye biraz da uluslararası toplumun kendisini Suriye'de rejim değişikliği konusunda yeterince desteklememiş olmasının sonuçlarından da dolayı sahadaki dinamikleri artık daha gerçekçi analiz ederek rejim değişikliği gündemini bıraktı ve bunu orada resmen ilan etmiş oldu. Bu noktadan sonra hele hele Rusya ile birlikte İran’ın da olduğu bir ortamda bu tip girişimlere ortak olmasıyla zaten rejimin kalıcı olduğunu Esad’ın kalıcılığını zımnen de kabul etmiş oldu” diye konuştu.
Sezer: Türkiye artık bağımsız bir aktör değil
Türk Rus Araştırmaları Merkezi Kurucu Eş Başkanı ve eski diplomat Aydın Sezer de, Türkiye'nin Suriye'deki başarısının Rusya ve Esad'a bağımlı olduğunu belirterek, "Mehmet Şimşek'in söylediği gibi biz Esad ile geçişe evet dediğimiz için şu anda Suriye topraklarında bulunuyoruz. Bizim oradaki operasyonumuzun süresi ve başarısı ancak Rusya’nın ve Esad'ın izin verdiği ölçüde olacak. Bunu maalesef böyle kabul etmek gerekiyor. Yarın El Bab’ı alalım bir hafta içinde terk edeceğiz. Numan Kurtulmuş IŞİD’den temizleyip rejime vermeyeceğiz diyor ama rejim geldi zaten El Bab sınırına kadar dayandı. Türkiye'nin Suriye'de bağımsız bir aktör olduğunu artık söyleyemiyoruz,” dedi.
Uzmanlar Astana toplantısını, taraflar bir araya geldiği, muhalif grupların temsilcileri ortak açıklamayı imzalamasalar da toplantı dağılmadığı için bir başarı olarak değerlendiriyorlar. Ancak muhalefetin çok parçalı yapısının da süreci zorlaştırdığı görüşü hakim.
Ülgen: Türkiye'nin muhalifler üzerinde etkisi sınırlı
"Taraflar arasında doğrudan görüşme olmadı ancak bundan daha önemlisi Türkiye ile Suriye tarafları aynı masada yer aldı” şeklinde konuşan Aydın Sezer, Astana'nın Türkiye'nin "ciddi” bir gücü olmadığını gösterdiğini ve desteklediği muhalif grupların çapının çok küçük olduğunun ortaya çıktığını söyledi.
Uzmanlar muhalefetin daha geniş bir zeminde temsil edilmesinin önemine dikkat çekerken, Astana'daki toplantının, Birleşmiş Milletler himayesinde Şubat ayında Cenevre'de düzenlenmesi planlanan Suriye barış görüşmelerine zemin hazırladığına dikkat çekti.
Sinan Ülgen "Astana şunu gösterdi Türkiye muhalefetin bir araya gelmesini kendisi sağlayamıyor. Muhalefetin içinde Türkiye'nin desteklediği unsurlar var ama Türkiye dışında Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkelerin de desteklediği unsurlar var. Suudi Arabistan ve Katar'ın bu süreçten dışlanmasının muhalefetin bu birlikteliği üzerinde bir etkisi olduğu görülüyor. Cenevre'de bu kez Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkelerin de dahil olduğu bir ortam yaratılırsa o zaman muhalefetin topluca hareket etmesine yönelik de bir şans yaratılır. Ama tabii bunun oldukça zor olduğu da görülüyor” şeklinde konuştu.
PYD/YPG ne olacak?
Diğer taraftan uzmanlar Suriyeli Kürtler konusunda Türkiye'nin duruşunda bir değişiklik olmadığını ancak bu konunun eninde sonunda Türkiye'nin önüne geleceğinin altını çiziyor.
Türkiye, Demokratik Birlik Partisi'ni (PYD) ve onun silahlı kolu YPG'yi, ABD, AB ve Türkiye tarafından terörist bir örgüt olarak tanınan PKK'nın bir uzantısı olarak görüyor. Geçtiğimiz günlerde Irak'ı ziyaret eden Başbakan Binali Yıldırım Suriye'deki PYD ve YPG'nin PKK'nın bir kolu olduğunu tekrar etmişti. Türkiye ABD'nin PYD ile IŞİD'e karşı mücadelede işbirliği yapmasına sıcak bakmıyor.
Sinan Ülgen "Burada Türkiye bakımından önemli bir konu PYD’nin statüsü ne olacak, PYD bu görüşmelerin içinde yer alacak mı, almayacak mı? Türkiye bugüne kadar buna muhalefet etmişti ve muhalefet etmeye de devam ediyor ve bunun neticesinde de PYD’nin dışlanmasını sağlamıştı ama öte yandan ortada genel bir barış anlaşması olacaksa buna Suriyeli Kürtlerin de dahil edilmesi lazım. Orada tabii bir sürü diplomatik güçlük var,” dedi.
Klein: Üçlü ittifak çok da sağlam değil
Berlin'deki Alman düşünce kuruluşu Bilim ve Politika Vakfı'ndan (SWP) Margarete Klein Astana toplantısının Rusya için sembolik bir başarı olduğunu ve dış dünyaya da Türkiye ile aralarındaki yakınlaşmayı bu sayede gösterdiğini söyledi.
Klein, "Türklerin (Suriye'deki) pozisyonu Ruslarınkine yaklaştı. Artık Türkiye'de Esad'ın gitmesi için bir talep yok ve geçiş süreci boyunca iktidarda kalmasını kabullenmiş durumdalar. Türkiye için önemli olan Kürtlerin sınırda güçlü bir mevcudiyeti olmaması, bu öncelikli güvenlik ihtiyacı. Rusya bundan (Kürtleri desteklemekten) vazgeçer ve Türkiye'yi sürece daha yoğun bir şekilde dahil ederse sorun olmaz” şeklinde konuştu.
Klein Rusya, İran, Türkiye ortaklığının çok da sağlam olmadığı görüşünde. Üç ülkeyi bir araya getiren şeyin, ABD'nin güçlü bir aktör olarak bölgesel düzenin dışına çıkarılması olduğunu belirten Klein, üç ülkenin Suriye konusundaki temel görüşlerinin ise birbirinden farklı olduğuna dikkat çekiyor.
Malaşenko: Rusya ABD'nin yerini alamaz
Moskova'daki Carnegie Merkezi'nden Ortadoğu uzmanı Aleksey Malaşenko da aynı görüşte. Malaşenko, "Rusya-Türkiye ve İran üçgeni zayıf ve konjonktüre bağlı. Rusya ve İran Esad'ı destekliyor ancak orada Şiilerle Rusların ortaklığı Körfez'deki Sünnileri sinirlendiriyor. Rusya ve Türkiye arasındaki ilişkiler gerçekten normalleşti ancak Esad Türklere karşı provakatif davranıyor. Mottosu şu: Siz tekrar dost olabilirsiniz ama benim fikrim ayrı" diyor.
Malaşenko Rusya'nın Ortadoğu'da ABD'nin yerini aldığının söylenemeyeceğini çünkü Rusya'da böyle bir motivasyon olsa da bunu yapacak maddi gücün bulunmadığının altını çiziyor.
Uzmanlar ABD'de Başkan Donald Trump'ın göreve gelmesinin ardından Suriye konusunda izleyeceği politikanın da önümüzdeki dönemde Suriye krizindeki gelişmelerin şekillenmesinde önemli olduğunu vurguluyor.
© Deutsche Welle Türkçe
Seda Sezer Bilen, Roman Goncharenko