"Arşiv" hakkınızda ne diyor?
20 Aralık 2019Size gıcık olan biri hakkınızda asılsız ihbarda mı bulundu? Bir yerden "gizli bir tanık" peydahlandı ve aleyhinizde ifade mi verdi? Sosyal medyada cumhurbaşkanını mı eleştirdiniz? Hakkınızda dava yok ama, öyle mi? Beraat de ettiniz. Olsun, değişen bir şey yok. Eğer "bir örgüte iltisaklı" ya da "Cumhurbaşkanına, o bakana, bu bakana hakaret etti" gibi bir not düşüldüyse hakkınızda, kamuda görev almayı unutun. İtiraz yollarından sonuç almayı da unutun, çünkü sonuçta hakkınızdaki "arşiv" ne diyorsa, o olacak. Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’ndan geçtiğimiz günlerde geçen düzenleme Genel Kurul’da kabul edilirse, fişlenmek artık vaka-ı adiye, hatta onun da ötesinde, kanuni ve idari zorunluluk olacak.
"İlk Defa ve Yeniden Kamu Hizmetlerine Atanacaklar hakkında yapılacak Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Hükümlerinin Yeniden Düzenlenmesi" diye takdim edilen bu düzenleme, Türkiye’de otoriteryen bir rejimi iyice yerleştirme çabasının son örneklerinden. Pekiyi ne öngörüyor?
Kamu görevi için ilk kez başvurdunuz ya da görevinize iade edilmeyi talep ediyorsunuz. Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), Emniyet Genel Müdürlüğü ve mahalli mülki idare amirlikleri hakkınızda güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapacak ya da zaten elinde olan dosyayı çıkaracak.
Anayasa'ya ve devlete sadakat ve bağlılığınız tam mı? Terör örgütleriyle eylem birliği içinde misiniz? Bu örgütlere yardım etmiş olabilir misiniz? Kamu imkan ve kaynaklarını bu örgütleri desteklemeye yönelik kullanma ya da kullanmış olma ihtimaliniz var mı? Bu örgütlerin propagandasını yaptığınıza dair bir not düşülmüş mü? Kolluk kuvvetleri tarafından aranıyor musunuz? Hakkınızda herhangi bir “tahdit”, yani sınırlama var mı? Bunlara bakılacak ve bir rapor hazırlanacak. Bu rapor, kamu hizmet ve görevlerine uygunluğunuza karar verecek bir Değerlendirme Komisyonu’na gidecek. O komisyon değerlendirmesini, atamaya yetkili amire sunacak.
Kanun değişikliği teklifine göre karara itiraz edebileceksiniz, ama arşivde aleyhinizde bir durum varsa, bu yargı sisteminde lehinize bir karar çıkarmanız hayal. Hakkınızda toplanan verilerin iki yıl sonra değerlendirme komisyonlarınca silineceği de yazıyor, ama “fişiniz” yerli yerinde durdukça pek şansınız olmayacak.
Bu düzenleme meclisten geçip de yasalaşırsa, hukuk devleti açısından bir felaket daha yaşanmış olacak. Yargıdan nadir de olsa çıkan beraat kararları ve masumiyet karinesi ilkesi de ayaklar altına alınacak.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu 20 Kasım 2019’da bakanlık bütçesiyle ilgili sunum yaptığı Plan Bütçe Komisyonu toplantısında, “beraat eden KHK’lılar neden görevlerine iade edilmiyorlar” sorusunu cevaplarken ne olacağını açık açık söylemişti zaten.
"26 bin KHK'liye hakimler, savcılar beraat verdiler, bunlar işlerine dönecek mi dönmeyecek mi? Bakınız, beraat ayrı, orada karşı karşıya kaldığı durum ayrı. Adamın hiçbir şeyini bulamıyorsun, bakınız, adamın veya kadının hukuken bulamıyor hakim, bulamazsa, beraat veriyor, ama herkes FETÖ’nün oradaki baş temsilcisi, para toplayanı, sözde imamı, FETÖ adına şey olduğunu biliyor. Alalım, devletin içine tekrar koyalım o zaman.”
İçişleri Bakanı, Kanal 7’de katıldığı bir programda da aynı soruya şu cevabı verdi:
“Elbette ki güvenmeyeceğim. Herkes devletin içine girmek zorunda mı? Türkiye 15 Temmuz gibi bir darbeyle, bir terör eylemiyle karşı karşıya kalmış, devlet temkinli olmayacak mı? Her şeye Anayasa Mahkemesinin gözüyle bakıyor değilim, kimse kusura bakmasın.”
Soylu bu pratiği Ankara Bölge İdare Mahkemesi’nin 13. İdari Dava Dairesi’nin “bir kişi FETÖ üyeliğinden adli yargıda takipsizlik veya beraat kararı alsa dahi, bu kişinin terör örgütüne irtibat veya iltisakı tespit edilirse idari yargıda açılan göreve iade davası reddedilir” şeklinde özetlediği kararına dayandırıyor. Ama Anayasa Mahkemesi (AYM) gibi düşünmediği çok açık. Bakan da, bu kanun değişikliği teklifini yapan milletvekilleri de AYM’nin daha önce bu düzenlemeye ilişkin iptal kararından hiç söz etmiyor. Yani hukuk devletinin temellerine bir darbe daha olan bu düzenleme AYM’nin iptal kararına rağmen tekrar meclisten geçirilip Cumhurbaşkanı’nın onayına sunulmak isteniyor.
Teklif yasalaşırsa, Erdoğan’ın önünde iki seçenek var: Birincisi, bu kanun değişikliğini AYM kararına rağmen onaylayarak, “Rejimimiz otoriterdir” diye dünya aleme tekrar ilan etmek ve toplumsal tepkinin büyümesini beklemek. İkincisi ise, ilkesel değil ama siyasi nedenlerle de olsa, frene basmak ve bu düzenlemeyi iade etmek.
O gün gelinceye kadar da her türlü meslek grubunu, üniversiteden mezun olacak gençleri, anaları babaları ve elbette KHK’lıları ilgilendiren bu tehlikeyle ilgili ses çıkarmak gerekiyor.
Banu Güven
© Deutsche Welle Türkçe