Ankara Barosu Başkanı: Yaşananların müsebbibi AYM
26 Aralık 2017Hukukçular, 696 sayılı KHK'nın 121'inci maddesindeki, "Resmi bir sıfat taşıyıp taşımadıklarına veya resmi bir görevi yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın, 15 Temmuz darbe girişimi ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişilerin hiçbir hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğunun olmayacağı" ifadesinin yol açabileceği tehlikelere karşı uyarıda bulunuyor.
DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Ankara Barosu Başkanı Avukat Hakan Canduran, sivillere "gelecekteki suç eylemleri" için yargı muafiyeti getiren 121'inci maddenin Anayasa'ya aykırı olduğunu ve "halkın birbirinin boğazına sarılacak ortamı yarattığını" savundu.
Canduran, tüm yaşananların müsebbibi olarak Anayasa Mahkemesi'nin, Anayasa'nın 148'inci maddesine yönelik aldığı kararı işaret ederek, 695 ve 696 sayılı KHK'ların hukuk devletinin tabutuna "son iki çiviyi çaktığını" söyledi.
DW Türkçe: 121'inci maddedeki "ceza muafiyeti" hukuki olarak ne anlama geliyor?
Av. Hakan Canduran: Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Ceza Kanunu ileriye dönük olarak bir af konusuna uygun değildir. Türkiye'de ve dünyada gelecekte olacak olaylar af kapsamında sayılamaz. Belirtilen terör olayı nedir? Kime göre terör olayıdır, kime göre değildir? Örneğin Gezi Olayları hükümete göre terör olayıdır, mahkemeye göre, bana göre değildir. Mahkemelerdeki tartışmaya, farklı fikirlere rağmen paramiliter bir kesim yaratarak diyorsunuz ki, böyle bir olay gördüğünde müdahale edersen ve orada birini yaralarsan ya da öldürürsen ne hukuken ne de cezaen bir sorumluluğun olmaz. Saldıran kişi diyecek ki, kanun böyle söylüyor. Bu ülkenin bir ordusu, polis kolluk teşkilatı, jandarması var. Suçla mücadele için oluşturulmuş bir kanun gücü var. Siz bunun dışında yarı askeri bir ekip oluşturuyorsunuz. Bu tamamen halkın birbirinin boğazına sarılması ortamını yaratmaya dönük görünüyor. Bakın kaos nasıl art arda geliyor, nasıl iç savaş olma olasılığı artıyor.
DW Türkçe: AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Mahir Ünal söz konusu muafiyetin sadece 15 Temmuz gecesi ve 16 Temmuz sabahını kapsadığını açıkladı. Ancak 121'inci maddede 15 Temmuz dışında bir tarih yok ve "devamındaki terör eylemleri" ifadesi kullanılıyor. Oluşan bu muğlaklık sizce nelere yol açar?
Av. Hakan Canduran: Asıl nokta burası. Bir KHK yazarak, Meclis'i bir kenara bırakıyorsunuz. Sıkıntı, hiç Meclis'te tartışılmadan bir kanun halinde getirilmesinde başlıyor. Bilinçli yazıldığını düşünüyorum. Hukuk kurul ve kurumlarından, barolardan, Türkiye Barolar Birliği'nden bu kadar tepki alacaklarını düşünmemişlerdi. Böyle bir yapı oluşturmaya çalışmışlardı. Şimdi fark ettiler, bırakın hükümet sözcüsünü Cumhurbaşkanı çıkıp söylese ne olur? Yasanın içindeki madde ne ise odur. Zaten sıkıntı bu. Terör olup olmadığını kim yorumlayacak?
DW Türkçe: Yorumlama dediniz…15 Temmuz gecesi ve ertesi gün darbe girişimine karşı koymak için binlerce kişi sokaklara döküldü, sosyal medya başta olmak üzere basına birçok farklı şiddet eylemi yansıdı. Tüm bunlar birbirinden nasıl ayrılacak?
Av. Hakan Canduran: İşte bunun ayrılmasının tek yolu mahkeme, bağımsız yargıdır. Adaletin tecellisini istiyorsanız, bu mahkemenin önüne konur, deliller değerlendirilir ve mahkeme kararıyla olur. Türk ulusu adına karar vermeye yetkili mahkemeler yoluyla olur. Siz bunu yazacaksınız ardından da biz bunu kastetmedik diyeceksiniz. Kastetmediyseniz hemen yarın KHK'yı değiştirmek durumundasınız.
DW Türkçe: KHK yürürlüğe girdiği andan itibaren geçerli. KHK hemen değiştirilebilir mi?
Av. Hakan Canduran: Türkiye Olağanüstü Hal (OHAL) rejimiyle yönetilen bir ülkedir, bunu kabul edelim. Siz TBMM'yi, olağanüstü hal görüntüsüyle çalışmaktan uzak tutarsanız, KHK bir gecede çıkabilir, bir saatte değiştirilebilir. Kanunda açık şekilde belirtilmiştir. Anayasa Mahkemesi de (AYM) çok yakın bir zamanda Anayasa'nın 148. maddesini farklı yorumlayarak, KHK'lar denetlenemez diye bir karar verdi. Bütün bu yaşadıklarımızın müsebbibi budur. OHAL döneminde hükümet istediği kararnameyi istediği saatte çıkartabiliyor. İnsan hayatını, bir ülkenin geleceğini, kaderini etkileyecek kadar önemli kararlar yargı denetimi dışında alınabiliyor. AYM'nin burada rolü çok büyük. Bugün KHK yaparsınız, yarın olmadı deyip değiştirebiliyorsunuz. Bu kadar basit hale getirdiler.
DW Türkçe: Anayasa Mahkemesi'nin rolü büyük dediniz. Cumhuriyet Halk Partisi, Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) başvuracağını açıkladı. İçinde bulunulan hukuki süreçte, bunun bir karşılığı olabilecek mi?
Av. Hakan Canduran: AİHM, 60 bin kadar başvuru korkusuna Türkiye'de OHAL Komisyonu diye bir komisyon kurdurttu. Ve bu komisyon hala çalışmıyor, sadece görüntü. AİHM'nin burada çok samimi olmadığını düşünüyorum. Olsaydı, burada bir komisyon kurdurup, benim önüme 60 bin dava gelmesin demezdi.
DW Türkçe: AİHM başından bu yana başvurulara yönelik olarak öncelikle iç hukuk yollarının tüketilmesi gerektiğine vurgu yapıyor. İç hukuk yolları ne zaman tüketilmiş oluyor?
Av. Hakan Canduran: İç hukuk yolarının tüketilmesi demek, insanlar iç hukukta idari başvurusunu yapar, mahkeme başvurusunu yapar, yüksek mahkeme başvurusunu yapar ve artık hukuken davanın açılamayacağı noktaya geldiğinde, AİHM'ye başvurur. Ancak AİHM'nin, iç hukukun tamamen tüketilmesine gerek yoktur, acil ve dönülemez hallerde vatandaştan iç hukuk yollarının tüketilmesi beklenmeden AİHM'ye başvurması kabul edilir diye de kararları var. Ayrıca iç hukukta bütün yollar tüketildi, AİHM'ye başvuruldu ve AİHM sonradan bu OHAL Komisyonu konusunu çıkardı. Burası iç hukukun tüketildiği bir yer değildir, sonradan ihdas edilmiştir. O yüzden AİHM burada daha dikkatli davranmalı ve KHK'nın 121'inci maddesi Türkiye'nin Avrupa'ya entegrasyonuna zaten kesin ve net bir çizgiyle engelleyecek bir maddedir.
79 baro olarak Türkiye Barolar Birliği ile birlikte Çarşamba günü bir olağanüstü toplantı yaparak, 695 ve 696 sayılı KHK'lara ilişkin hukuka aykırı hükümlerini tartışıp, AİHM'ye ve AYM'ye başvurmak gibi tüm yolları düşüneceğiz. Çok net söylüyorum, 696 ve 695 sayılı KHK'lar Türkiye'de hukuk devletinin tabutuna çakılmış son iki çividir.
DW Türkçe: OHAL sonrası bu KHK'lar ne olacak?
Av. Hakan Canduran: Bizim anayasamıza göre, OHAL'in bittiği gün bütün kararnameler eğer Meclis tarafından kanun haline getirilmediyse o anda hükmünü kaybedip, düşecektir. Anayasa diyor ki siz OHAL'de sadace OHAL'i ilgilendiren KHK'lar çıkartabilirsiniz. Bunları ileriye dönük yasa haline getiremezsiniz. Eğer getirirseniz, TBMM'nin görevini elinden almış olursunuz. Bir sürü KHK çıktı ve bunlar Meclis'e götürülüp yasalaştırılmıyor. O zaman OHAL bittiği gün bunların hepsi düşecektir ancak kimsenin OHAL'den vazgeçme niyeti yok.
AYM'nin 1991 yılında verdiği içtihatta, OHAL'in dışında, hayata, düzenlemeye ilişkin bir karar hükmünde kararname yapılamayacağı belirtildi. Yaparsanız bu bir kanun haline gelir ve Anayasa Mahkemesi'nin 148. Maddesi gereği amacını aşmış olur ve bunu iptal ederiz demişti. Bu dünya literatürüne geçmiş, en önemli Anayasa Mahkemesi kararlarından biri olmuştu. Ve bugün Anayasa Mahkemesi ben incelemem, ne çıkarırsanız çıkartın üstüne KHK yazın benim için yeterlidir diyor.
DW Türkçe: Peki, OHAL'in kaldırılmaması ya da belli bir süre içinde uygulanabilmesini öngören bir hukuki sınırlama bulunmuyor mu?
Av. Hakan Canduran: Hayır. Anayasa bunu hükümetlerin gerçekten zor günlerin aşılması için kullanmasını düşünmüş, iyi niyetle yapılmış ve bir şeylerin arkasına sığınıp, ülkeyi kolay yönetip, rejim değişikliği yaratmanın yolu haline getirileceğini düşünmemiş ne yazık ki.
Söyleşi: Gezal Acer
© Deutsche Welle Türkçe