Türkiye 2009'dan itibaren Musul'da en güçlü aktör konumuna yükselmişti. ABD ordusunun şehirden çekilmesinden sonra bu konumu daha da pekişmişti. Musul'daki yerel aktörler arasında optimum bir denge kurmayı başarabilmiş ve çoğuyla iyi ilişkiler geliştirmişti. Üstelik, 2008'in sonlarında ilişkileri kötü olduğu için Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nin (IKBY) etkisini kırmak amacıyla desteklemiş olduğu Musul'un geniş Sünni Arap koalisyonunu 2012'den itibaren Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) ile yakınlaştırmayı da başarmıştı.
5 yıllık zaman dilimi içinde Türkiye'nin Musul'daki etkinliği hem yerel siyasette hem de ekonomi alanında son derece güçlenmişti. Irak hükümetinin kurumlarının reddedildiği ABD'nin gün aşırı saldırıya uğradığı ve İran'ın açık bir görüntü sergilemekten kaçındığı Musul'da Türkiye'nin etkin konumu henüz hafızalardan silinmiş değil.
Elbette Musul son 2 yılda çok değişti. Yerel aşiret liderleri ve eski siyasilerin tekrar etkinlik kurmasını beklemek hayalcilik olur. Hatta Musul'un IŞİD öncesinde olduğu gibi Ninova Vilayeti olarak kalması da mümkün görünmüyor. Fakat, Musul'dan birden çok vilayet ya da federasyon çıksa da yerel nüfusun önemli bir kısmı birbirleriyle ya da Irak'ın diğer bileşenleriyle yaşadığı sorunlar nedeniyle uzun vadede Türkiye'ye yakınlaşacaklarını beklemek yanlış olmayacaktır.
Irak Hükümeti'nin Karşı Çıkışı
Irak Başbakanı Haydar El İbadi'nin Türkiye'ye yönelik sert eleştirileri Irak siyasetini yakından izleyenler için hiç de sürpriz olmadı. Irak'ta Türkiye'ye karşı söylemin sertleşmesi yeni bir olgu değil. Aslında bu krizin göreli olarak daha yumuşak benzerleri son 2 yılda birçok kez yaşandı. Irak hükümetinin eleştirel tavrının artmasının üç temel nedeni bulunuyor.
İlki merkezi yönetimin muhatap alınmak istemesi. Türkiye Irak'ın işgalinden sonra uzun bir süre merkezi hükümet ile yakın ilişkin içindeydi. Terörle mücadele, enerji ve diğer güvenlik sorunlarında asıl diyalog Ankara-Bağdat arasında gerçekleşiyordu. Türkiye'nin merkezi hükümetle diyaloğu azalırken IKBY ile artması Irak'ta merkeziyetçilik yanlıları tarafından hala kabullenilemedi.
İkinci neden Irak siyasetinin değişen doğası. Türkiye’nin işgal sonrası Iraklı Şii partilerin birçoğu ile iyi ilişkiler geliştirdiği biliniyor. Fakat aynı şey Şii Iraklılardan oluşan Haşdi Şahabi adı verilen milis grupları için söylemek mümkün değil. 2014’ten sonra Iraklı Şiiler arasındaki siyasal gündemi belirleyen ve yönlendiren aktörler siyasal partiler değil, Haşdi Şahabi'dir. Milis grupların Bağdat’taki siyasiler üzerindeki etkisi parlamentoda da açıkça hissediliyor. Buna partilerin içindeki çekişmeleri de eklemek gerekiyor. Başbakan İbadi’nin Dava Partisi’nin içten içe kaynadığı ve eski başbakan Nuri Maliki’nin parti ve meclisteki grup içinde İbadi’yi zor duruma sokmak istediği de görülüyor. Kısacası, Türkiye’nin Irak’ta bazı Şii partilerle ilişkisi iyi olabilir. Ancak Bağdat’ı domine eden milis gruplarla Türkiye arasında yaşanan köklü uzlaşmazlık ve mecliste güçlü olan bazı Şii siyasetçilerin etkisi Başbakan İbadi’nin sertlik dozunun yükselmesine neden oluyor.
Üçüncü neden ise Irak hükümetine destek veren ülkeler ile Türkiye arasında Musul konusundaki görüş ayrılıklarıdır. Bugün Irak hükümeti üzerinde belirleyici olan ülkeler ABD ve İran'dır. Bunlara Ibadi üzerindeki özel etkisi nedeniyle İngiltere ve son dönemde Irak’taki etkinliğini artıran Rusya da eklenebilir. Bunlar arasından özellikle İran ve ABD’nin Musul konusunda Türkiye ile aynı fikirde olmadığı hatta açıkça bir güç mücadelesine giriştiğini görmek gerekiyor.
ABD ile Türkiye'nin ortak bir Musul vizyonu yok
ABD, Suriye’nin kuzeyinde açıkça ayrı düştüğü Türkiye ile Musul konusunda ortak bir vizyona sahip değil. Bu durum Başika’daki ilk Türk askeri varlığı kamuoyuna yansıdığında ABD’nin verdiği olumsuz tepkiyle açığa çıkmıştı. ABD'nin askeri ve diplomatik yetkililerden Türkiye'nin rolüyle ilgili gelen açıklamalar ABD’nin İbadi’nin pozisyonunu desteklediğini gösteriyor. Dahası, sahadaki işbirliğine bakıldığında ABD ve Türkiye’nin Sünni Araplar ve Kürtler üzerinde bir etkinlik mücadelesi yürüttüğü anlaşılıyor. Dolayısıyla, ABD’nin Türkiye’nin Musul operasyonuna katılmasına sıcak bakmadığı ve bu durumun Irak hükümetinin elini güçlendirdiği söylenebilir.
Benzer bir durum İran için de geçerli. Özellikle Haşdi Şahabi üzerinde büyük bir etkiye sahip olan İran’ın, Musul’a milislerin girmesini istediği biliniyor. Musul’da merkezi hükümetin otoritesini sağlamak için en azından başlangıçta ordu ve milislerin gücüne dayanmak zorunda olan İran Musul’u aslında hem IKBY hem de Suriye için bir anahtar olarak görüyor. Musul operasyonunda Türkiye ile yakın işbirliğine açık bir Kürdistan Demokratik Partisi'nin (KDP) yer alması IKBY’deki iç dengeleri KDP ve dolayısıyla Türkiye lehine çevirebilir. Fakat, Yezidiler ve YPG’yle Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) üzerinden ilişki kurması ve bunları Musul’da azınlık durumunda olan İran yanlısı gruplarla yakın ilişkiye sokması daha kolay olacaktır. Üstelik, güç mücadelesinin Musul’a kayması pek çok aktörün enerji kaybına neden olurken Suriye’de Esad Yönetimi’ni rahatlatacak bir faktör olabilir. Bu nedenle İran da Irak hükümeti üzerindeki etkisini kullanarak Türkiye'yi Musul'dan uzak tutmak isteyen en önemli aktörlerden birisi.
Özetle, Türkiye ile Irak hükümeti arasında Musul konusunda patlayan tartışma iki ülke ilişkilerindeki dönemsel bir gerginlikle açıklanabilecek bir olgu değildir. Tersine, IŞİD’in Musul’dan çıkarılmasından sonraki dönemi de kapsayan geniş ve uzun süreli bir etki mücadelesinin yansımasıdır. Gerginliğin artması kısa vadede diplomatik sorunlar çıkarabilir. Ancak uzun vadede Musul sadece Irak’ın iç siyasetinin değil aynı zamanda Kerkük’ten Halep’e kadar yaşanacak parçalanma ve birleşmelerin kilit noktası olacaktır.
© Deutsche Welle Türkçe
Serhat Erkmen
Doç. Dr. Serhat Erkmen Ahi Evran Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve 21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Ortadoğu ve Afrika Araştırmaları Merkezi Başkanı'dır.