Organize suç örgütü liderliğinden hüküm giyen Sedat Peker’in, örgütüne yönelik operasyonların ardından YouTube üzerinden yayınlamaya başladığı video serisi, sadece vahim iddiaların fâş olmasını sağlamadı. Videolarla başlayan ve dün akşam Peker’in hedef aldığı isimlerden İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Habertürk’teki yayınına kadar devam eden süreç; AKP iktidarında Türkiye medyasının nereye vardığını göstermesi açısından da incelenmeye değer.
Ana akım niye sustu?
Süreci kronolojik olarak ele almak gerekirse, Türkiye medyasının en büyük açmazı; videoların yayına girmesiyle birlikte başladı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun konuşmak zorunda kalmasına kadar, Sedat Peker’in iddialarının hiçbiri ana akım medya tarafından haberleştirilmedi. Elbette her iddianın habere dönüşmesi beklenemez. İddiaları olduğu gibi yansıtmak da gazetecilik değildir. Ama gazetecinin görevi bu iddiaları değerlendirmek, muhatapları ve taraflarıyla konuşturarak iddiadan habere dönüştürmektir. OHAL yıllarında terör örgütü lideri Abdullah Öcalan ile bile konuşan ana akımın, hukuk reformu yılı ilan edilmiş 2021’de Sedat Peker’in kapısını çalamamış olmasından hiç söz etmiyorum.
Bu arada ana akımın sessizliği, konvansiyonel medyanın kutsal olduğu dönemlerdeki “Biz vermezsek, kamuoyu öğrenmez” yanılgısından kaynaklanmıyor. Sessizliğin asıl sebebi, “Biz vermezsek, başımız derde girmez”den ibaret. Yoksa ana akımın sahipleri de, yöneticileri de; haberleştirmedikleri iddiaların YouTube başta olmak üzere dijital mecralarda onlarca milyon kez izlendiğinin farkında. Zaten skandalı görmezden gelen mecraların sahipleri, tam da bu yüzden ya medyada kalabildi ya da medya şirketlerini devlet kredileriyle satın aldı. Peker videolarıyla birlikte yeniden tartışılan 2015’teki Hürriyet baskınlarına ilişkin olarak, binası basılan gazetenin tek satır haber yapmamış olması da, medyadaki sahiplik yapısının neden değiştirildiğini bir kez daha ortaya koydu.
TRT'den sonra neden özel TV?
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu- tıpkı Türkiye medyası gibi- Sedat Peker’in videolarına bir süre sessiz kaldı. Ancak devam videolarında kendisine yönelik iddiaların dozu ve ciddiyeti yükselince sessizliğini bozmak zorunda kaldı. Tercih ettiği ilk mecra, AKP’nin yıllardır uyguladığı medya stratejisine uygun şekilde hükümet yanlısı bir kanal oldu. İktidara yakın işadamlarının özel TV’sine de çıkmadı. Devletin TRT’sinde, hükümete açık destek veren gazetecilerin karşısına çıktı.
Ancak sonuç, kamuoyu kadar Soylu’yu da memnun etmedi. TRT, uzun yıllardır inandırıcılık sorunu olan bir mecra, Soylu’nun karşısındakiler de gazetecilik reflekslerinden oldukça uzak isimlerdi. Burada sonuç alamadığını, kamuoyunu ikna edemediğini gören Soylu; bu kez özel bir haber kanalına (Habertürk) çıktı. İktidara mesafesi olan iki gazetecinin de (İsmail Saymaz ve Merdan Yanardağ) katıldığı programda kendisini aklamaya çalıştı.
Gazeteciler Soylu’yu sıkıştırdı mı?
Ancak Habertürk yayını, acı bir itirafla başladı. Programın moderasyonunu üstlenen Kübra Par’ın ve diğer gazetecilerin “Gün boyunca Soylu’ya ‘Şunu soracak mısınız, bunu soracak mısınız?’ diye bizi sıkıştırdılar” şeklindeki açıklamaları, medyanın acıklı halini ortaya koyuyordu. Kamuoyunda ana akıma ilişkin mevcut algının, “Nasılsa Soylu’yı sıkıştıramazlar” olduğunu bertaraf etmeye çalıştılar. Dakikalar ilerledikçe, bu algının çok da bozulamadığına tanık olduk. Programa katılanlar; Soylu’nun, iddialara ve sorulara yanıt vermek yerine kendi ajandasıyla programın akışını belirlemesine izin verdiler. Programa katılan 5 gazeteci, birkaç soruyu cılızca tekrarlamak dışında, akışı tamamen Soylu’ya teslim etti. 3 saatlik programda, 5 gazetecinin toplam konuşma sürece 10 dakikayı bile bulamadı. Geri kalan süre, Soylu’nun kendi vazgeçilmezliğini anlatmasıyla geçti.
Peki ana akım medya, Soylu’nun Habertürk TV’deki açıklamalarını nasıl verdi? Elbette Peker’in iddialarına yer vermeyip sadece verdiği Soylu’nun yanıtlarla… Son dönemin moda yöntemiyle “filanca kişinin açıklamalarına” diyerek açıklamalardan söz etmemeyi tercih ettiler. Dolayısıyla bu medya kuruluşlarının okurları, okumadıkları iddiaları Soylu’nun verdiği yanıtlarla çözmeye çalıştı. “Soylu iddialara tek tek cevap verdi” başlıklı haberlerde “iddia”ları arayanlar, sadece gözlerini yorduklarıyla kaldı.
Hangi medyaya niye tepki gösterdi?
Soylu’nun dün akşam katıldığı program, (Türkiye’de ayakta kalmaya çalışan birkaç bağımsız basın kuruluşu ile birlikte) Türkçe yayın yapan uluslararası haber kuruluşlarının, halkın haber alma özgürlüğü açısından ne kadar önemli olduğunu da ortaya koydu. Sadece bu mecralarda çıkabilen 3 haberin, Soylu’nun “kimyasını bozduğu”na tanık olduk. Programda Soylu’nun ilk hedefi BBC Türkçe oldu. Fundanur Öztürk imzasıyla yayınlanan haberde, Sedat Peker’in evine yapılan baskında gerçekten çocuklarına silah doğrultulduğu, hükümet yetkilisine dayandırılarak verilmişti. Soylu, bu haber ile Türkiye’ye operasyon düzenlendiğini savundu. Akabinde, “Bizi ateşe atmak isteyen büyük abiler” diyerek AKP’nin iki ağır topunu isim vermeden eleştirdi.
Soylu’nun hedefindeki isimler Cemil Çiçek ve Bülent Arınç’tı. Peki neden? Çünkü Cemil Çiçek, DW Türkçe’den Değer Akal’ın sorularına yanıt verirken, son dönemde ortaya atılan iddialar için "Binde biri bile doğruysa felaket ve sıkıntıdır" değerlendirmesini yapmış, "devlete güveni sağlamak" için savcıların harekete geçmesi gerektiğini söylemişti. Yine bir başka uluslararası basın kuruluşu Independent Türkçe’den Can Bursalı’ya konuşan Bülent Arınç, “Lohusa kadınların tutuklandığı Türkiye'de, ‘şanlı yargımız’ bu ağır suçların sahipleri hakkında gerekeni yapacak herhalde” demişti.
Peker videolarıyla başlayan tartışmaları medya boyutuyla değerlendirdiğimiz bu analizi, yine Soylu’nun dün akşamki programdan bir cümlesiyle bitirelim: “Operasyon çeken haberleri nedeniyle BBC Türkçe’yi, İngiltere İçişleri Bakanı arkadaşım Priti Patel’e şikayet ettim.” Eleştiriye açık olmak, gazetecilere yanıt vermek, kamuoyunu aydınlatmak yerine medya patronlarına şikayet telefonları açmayı alışkanlık haline getirenler için çok şaşırtıcı bir hareket değil. İngiliz meslektaşının, “Üzdüm mü seni patron? Bu bu medyayı kimin için aldık?” sözleriyle Soylu’ya ağlaması şaşırtıcı olurdu herhalde.
Bülent Mumay
© Deutsche Welle Türkçe