2001 ekonomik krizini "yönetim krizi” olarak tanımlayan ve yapılan erken seçimle 2002 sonunda iktidara gelen AK Parti’nin ilk yıllarında "esnaf-tüccar dostu” taleplerle kent içindeki büyük süpermarketlerin kent dışına taşınması fikri epey seslendirilmişti. Sonra ara ara AVM, büyük mağaza ve zincir mağazaların izne bağlanmasına dair yasa girişimleri de oldu. Bunlar hayata geçirilmedi ama aradan geçen 17 yılda kentlerin içi dev alışveriş merkezleriyle, onların içi de dev süpermarketlerle doldu.
Aradan geçen 17 yıl sonunda iktidar değişmedi ama 2001 krizine “yönetim krizi” gibi doğru tanılar koyan “üst akıl”, giderek hataları muğlak düşmanlara bulan, hiçbir sorumluluk üstlenmeyen bir kimliğe büründü. Sonunda ise gıda sektöründeki aracılara yani sebze-meyve tüccarlarına “Cudi’de nasıl teröristlerin işi bitirildiyse, halde de bitiririz” denildi.
Her yanlışa bir “yel değirmeni”
Nihayetinde seçmene doğrudan zarar verip oy kaybı kaygısı öne çıktığında, konu ister döviz kuru olsun isterse sebze olsun; hemen bir “yel değirmeni” buluyor Ankara. Makroekonomik politika hatalarının sonucu döviz kuru yükselip üreticinin maliyetini, tüketicinin de enflasyonunu yükselttiğinde; Ankara’nın hedefi, kim olduğu bilinmeyen muğlak bir “iç ya da dış güçler” oluyor. Sebze fiyatları artan üretici maliyetleri ile yükselirken, bir de iklim koşullarının ani sertleşmesiyle daha da yüksek bir zirveye ulaşınca suç “halde terör estirenlere” bulundu.
Öyle ki Ticaret Bakanlığı’nın çeşitli market ve pazarlara “eş zamanlı baskınlar” yaptığı duyuruldu. En son da tanzim satış noktaları açılarak üretici fiyatından ama sınırlı miktarda sebze satışları başlatıldı.
Bunun, halkın rekor kıran gıda enflasyonuna tepkisini yumuşatmak ve suçluyu ekonomi politikalarının dışına çıkarmak, daha ötesi bu fiyat artışlarından “birtakım spekülatörler” yüzünden "hükümetin bile mağdur olduğu” hissini uyandırmak olduğu çok açık.
Oysa öyle üç-beş kabzımalın yerel seçime doğru hükümete hasar vermek için fiyatları manipüle edebilme kapasiteleri yok. Tüketici fiyat verilerini tüm yurtta derleyen Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) ocak ayı verileri, gıda endeksinde, özelde ise sebzede fiyat artışlarındaki patlamanın yaygın olduğunu gösteriyordu.
TÜİK, tüketici fiyat endeksi için 418 kalem mal ve hizmet grubunda 895 madde çeşidini kapsayacak biçimde fiyatları 28 bin 711 işyeri ile 4 bin 274 konuttan derliyor. Sebze ve meyve fiyatları başta olmak üzere seçilmiş gıda ürünleri ayda 4 kez ölçülüyor. Hepsi anlaşıp fiyat yükseltmiş olamazlar değil mi?
Yüzde 20 düşüş
11 Şubat haftası başta büyük kentlerde belediyelerin inisiyatifi ile “tanzim satış” noktaları açıldı. Üreticilerden alınan domates, patlıcan, salatalık, biber, kuru soğan ve patatesler birkaç kiloluk miktar kısıtlaması ile doğrudan halka satışa sunuldu. İstanbul’da 50 noktada, Ankara’da ise 15 noktada tanzim satış başlatıldı.
15 milyon nüfuslu İstanbul’da 50 noktada başlatılan tanzim satışın fiyatları aşağı çekmekten çok, seçime doğru yol alırken “vitrin etkisinin” hedeflendiği çok açıktı; “düşmanların oyunu bozulmuş, Ankara duruma müdahale etmişti”.
Şubat başında “el yakar” hale gelen sebze fiyatlarındaki artışın iki temel ivmesi var; biri, son 6 ayda üretim maliyetlerinin artması, diğeri ise sebze üretim alanlarında yaşanan meteorolojik aşırılıklardı. Hatta bazı tarım alanları sular altında kaldığından, ürünlerin pazarlara ulaşımının mümkün olamadığı anlaşılıyordu.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Hal Müdürlüğü’nün derlediği fiyat listelerinden yaptığım hesaplamaya göre; tanzim satışların başladığı haftanın son işgünü olan 15 Şubat günlü fiyatlarda önceki haftaya göre kabaca yüzde 20’lik bir düşüş olduğu gözleniyor. Bunun tanzim satışlardan çok, meteorolojik aşırılıkların etkisinin ortadan kalkması olduğunu sanıyorum.
Diğer taraftan bu düşüşe karşın 15 Şubat Cuma günkü hal fiyatları bize, tanzim satışa sunulan 6 ürünün fiyatının bir yıl öncesine göre yüzde 76 üzerinde olduğunu söylüyor. Daha da fazlası, bir ay öncesine göre ise yüzde 91 üzerinde olduğunu.
Tarımda önemli girdi olarak kullanılan gübre ve azot bileşiklerinin fiyatları son bir yılda yüzde 48.7, zirai kimyasal ve ilaçların fiyatları da yüzde 81.1 arttı. Türkiye’de, üretimde kullanılan girdi ve ara malların önemli bir bölümü ithal ediliyor. Son bir yılda dolar kuru ise son 4-5 aylık dönemdeki düşüşüne karşın hala yüzde 40’a yakın artış gösterdi.
Tanzim satışın 40 yıl önceki öyküsü
1970’li yılların sonunda ortaya çıkan “tanzim satış” kavramının bugünle tek ortak tarafı, o yıllarda da enflasyonun rekor düzeye ulaşmasıdır. Döviz kıtlığını takiben 1978-1980 arası dönemde enflasyon yüzde 100’ün üzerine çıkmıştı.
Tanzim satış mağazalarının kuruluş amacı, kuruluş toplantılarında bulunan dönemin TARİŞ Genel Müdürü Erdinç Gönenç’in anlatımına göre, “Üreticiden tüketiciye, aracısız ve dolayısıyla ucuz satıştı. Amaçlanan sadece, tanzim satışı yoluyla, temel tüketim maddeleri piyasasını, tüketici lehine düzene sokmaktı.”
İlk mağaza 1976'da İzmir’de açıldı. Belediye Tanzim satış Mağazaları (TANSA) tarım birliklerinin ürettiği ürünleri doğrudan tüketici ile buluşturdu. 12 mağazaya ulaşınca 1986’da ise “TANSAŞ” adını alarak şirketleşti. 2005 yılında Migros’a satılan marka ortadan kalktı.
Uğur Gürses
©Deutsche Welle Türkçe