İdlib'de neler oluyor?
11 Ocak 2018İdlib civarındaki çatışma döngüsü aslında ekim ayından beri güçlenerek devam ediyor. Bölgeyi takip edenler için İdlib'deki çatışma ve Türkiye ile Rusya arasındaki fikir ayrılığı sürpriz değil. Zira Suriye'de savaş boyut değiştirirken sıra kaçınılmaz olarak İdlib'e geldi. Süreç karmaşık gibi görünse de olan biteni basit bir biçimde özetleyebiliriz.
Bir yıl önce Halep'in merkezini muhaliflerden ele geçiren Rusya destekli Suriye ordusu, hemen yakınındaki İdlib'e askeri operasyon yapmaktansa geçici bir ateşkesi tercih etti. İdlib'in karmaşık iç yapısı, operasyon sahasının zorluğu ve ABD destekli YPG'nin kuzeyden Rakka ve Deir ez Zor kırsalına, yine ABD destekli muhaliflerin güneyden Irak-Suriye sınırına yönelik hamleleri nedeniyle ağırlığı bu bölgeye verdi. Bu süre zarfında İdlib'deki gruplar arasında anlaşmazlıkları tetiklemeye, askeri hedefleri vurmaya ve sivillere sistematik olarak saldırarak kuzeye doğru demografik bir baskı kurmaya odaklandı.
2017'nin büyük kısmında Suriye'de çatışmaların adresi Rakka, Deir ez Zor, Palmira, Şam civarı, Ürdün-Suriye ve Irak Ürdün sınırı oldu. Bu süreçte çatışmasızlık bölgeleri kurulurken iki olasılıktan birisi öne çıkıyordu: Ya İdlib'de bir iç değişiklik yaşanacak ve gruplar rejim ile masaya oturmaya yanaşacaklar ya da nihayetinde Rusya-Şam ortaklığı bölgeye doğru ilerleyecekti. Nitekim Deir ez Zor'daki operasyonlar bittikten sonra Şam'ın İdlib hazırlığını yaptığı görülüyordu. Suriye ordusunun Hama'nın kuzeyine yönelmesi bugünlerin geleceğini iki ay önceden gösteriyordu.
Türkiye ile Rusya arasındaki görüş ayrılığı
Türkiye ve Rusya'nın çatışmasızlık bölgelerinde ortak oldukları konusunda şüphe yok. Ancak bu tarafların öncelikleri arasında baştan itibaren belirgin farklılıklar bulunuyordu. Türkiye için öncelikler belli: Ulusal güvenlik sorunu olarak gördüğü YPG'yi askeri bir operasyonla devre dışı bırakmak, Esad yönetiminin değişmesi ve yüz binlerce yeni sığınmacının Türkiye'ye gelmesinin engellenmesi.
Rusya'nın önceliği ise Suriye'de kalıcı bir patronaj ilişkisi kurabileceği yeni bir yönetim tesis etmek. Askeri operasyonları, hangi grubun kimi temsilen Suriye'nin geleceğinde yer alacağını, yerel ve geçici ittifakları ve askeri, siyasi, diplomatik araçları bu hedef çerçevesinde kullanmaya çalışıyor. Bu doğrultuda Türkiye ile Rusya arasında bir türlü tam olarak uzlaşılamayan, ancak diğer sorunlar nedeniyle şimdiye kadar geri plana itilen iki sorundan bahsedebiliriz: PYD'nin durumu ve İdlib'deki iç dengeler.
Rusya PYD'yi araç olarak görüyor
Türkiye'nin YPG ve PYD konusundaki pozisyonu net. Türkiye, PYD'nin Suriye'de sadece bugünkü diplomatik ortamlarda bulunmasına karşı değil. Uzun vadede Suriye'nin kuzeyinde oluşabilecek PYD kontrolündeki her türlü siyasi oluşumu ya da fiili durumu da tehdit olarak algılıyor. Rusya ise PYD'yi ülkenin geri kalanı üzerinde etki sahibi olmak için bir araç olarak görüyor.
PYD üzerinde asıl etkili olan devletin ABD olduğu açık. Rusya kısa vadede PYD/YPG'yle taktik bir araç olarak sınırlı olarak ilişki kuruyor. Fakat uzun vadede Suriye'nin içinde kurulabilecek dengelere göre bu ilişkiye yön vermek istediğini söyleyebiliriz. Özetle Rusya, YPG'nin askeri bir operasyonla ne Afrin'de sahadan silinmesini ne de ülkenin kuzeydoğusundaki etkinliğinin tamamen sona ermesini istiyor. Son bir yıl içinde Rusya'nın PYD ve YPG ile ayrı düzeylerde ilişki geliştirdiği görülüyor. Eğer bu ilişki ilerlemediyse bunun en önemli nedeni Türkiye'nin baskısı. Rusya, Türkiye'nin baskısıyla PYD'yi hala diplomatik ve siyasi süreçlere dahil etmiş değil. Fakat Türkiye'nin bulunmadığı bir ortamda, örneğin Suriye'nin içinde rejim ile PYD arasında Rusya'nın gözetiminde doğrudan bir siyasi müzakere başlarsa Türkiye'nin bunu nasıl engelleyebileceği belli değil. Dolayısıyla Türkiye ile Rusya arasında PYD konusunda güçlü vizyon farklılıkları var.
İkinci temel farklılık ise İdlib'deki sorunun çözümü İdlib'e konuşlanırken Türkiye'nin temel beklentisi Afrin'e yönelik operasyondu. Bu nedenle İdlib'in iç bölgelerinde çeşitli silahlı unsurlarla çatışma riski taşıyan bölgelerden ziyade Afrin'i güneyden çevreleyecek bir konuşlandırma gerçekleştirdi. Rusya ise Türkiye'nin İdlib'e girmesini gelecekte yapılabilecek operasyonların bir parçası olarak görüyordu. Ruslar, Heyet Tahrir Şam (HTŞ) veya eski adıyla El Nusra olarak bilinen oluşumları hedefte tutmayı hep sürdürdü. Türkiye ise herhangi bir silahlı muhalif grupla çatışmaktan özenle uzak durdu. İdlib'deki El Kaide varlığını ve gücünü azaltmak için yerel gruplar arasındaki dengeleri iyi kullandı. Böylece El Kaide ve türevlerinden kendisine yönelik olası tehdidi en aza indirdi. Buna ek olarak, İdlib merkezli muhaliflerin Soçi ve Astana süreçlerini kabul etmesi de çatışmasızlık bölgelerinin beklenen sonuçlarından birisiydi. Fakat bu da bir türlü hayata geçmedi.
Özetle İdlib'de Astana'nın garantörleri arasındaki sorun farklı beklenti ve çıkardan kaynaklanıyor. Türkiye, Afrin'i önceliyor ve saldırıya uğramadığı sürece İdlib'deki gruplarla çatışmaktan uzak duruyor. Rusya ise Afrin'i Türkiye'ye karşı bir koz olarak kullanırken Türkiye'yi İdlib'de çatışmaya girmeye zorluyor.
Türkiye sınırında göç baskısı
Rusya, bu hedefine ulaşamayınca İdlib'e yönelik operasyonları Suriye ordusu ile başlattı.Türkiye için Rusya, Suriye ordusu ya da İran destekli milislerin El Kaide ve türevlerini sahadan silmesi bir sorun değil, tersine uzun vadede bir kazanım. Fakat İdlib ve civarındaki çatışmalar Türkiye için iki yeni risk üretiyor. Birincisi, yüz binlerce insan zor hava şartlarında evlerini terketti. Yavaşça Türkiye sınırına geliyor. Henüz değil ama çatışmalar sürerse Türkiye sınırında yeni bir göç baskısı yaşanması güçlü ihtimal. İkinci risk ise Türkiye'nin Suriye'den çıkmasının istenmesi. Hatırlanacak olursa El Bab'ın kontrol altına alınmasıyla Suriye'den böyle bir talep gelmişti. Şam, İdlib'deki muhalifleri yendikçe Rusya'nın Türkiye'ye bölgede ihtiyacı azalabilir. Bu nedenle "hedefe ulaşıldı" söylemi çerçevesinde Türkiye'yi zor duruma sürükleyecek bir tercihe zorlayabilir.
Elbette her şey çok kısa bir sürede gerçekleşmeyecek ve hala Türkiye'nin Rusya'ya, Rusya'nın da Türkiye'ye ihtiyacı var. Fakat, bu işbirliğinin dikensiz bir güç bahçesi olmadığı ve riskler taşıdığı da unutulmamalı.
Serhat Erkmen
© Deutsche Welle Türkçe
Doç. Dr. Serhat Erkmen Ahi Evran Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve 21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Ortadoğu ve Afrika Araştırmaları Merkezi Başkanı olarak görev yapmakta.