Almanya'daki partilerin Türkiye politikaları
24 Eylül 2017Almanya’da seçim kampanyalarında Türkiye ile ilişkiler en çok gündeme gelen konulardan biri olurken, partilerin ilan ettikleri Türkiye politikaları, seçimler sonrasında Ankara-Berlin hattında bir yumuşama ihtimalinin zor olduğunu gözler önüne seriyor.
Türkiye’de demokrasinin gerilemesini eleştiren siyasi partiler, Ankara’ya yönelik politikanın sertleştirilmesi konusunda hemfikir.
Partilerin seçim bildirgelerinde, Türkiye ile ilişkiler, AB üyelik sürecinin geleceği, Gümrük Birliği, AB-Türkiye mülteci mutabakatı gibi konulardaki temel duruşları ve savundukları görüşler şöyle:
1) Hristiyan Birlik Partileri (CDU/CSU)
Seçimlerden birinci parti çıkması beklenen Angela Merkel liderliğindeki CDU/CSU’nun seçim bildirgesinde Türkiye ile yakın işbirliği ihtiyacının altı çiziliyor.
3 Temmuz'da kabul edilen bildirgede, Türkiye'nin Avrupa için taşıdığı stratejik ve ekonomik önem ile iki ülke arasındaki çok yönlü ilişkilere vurgu yapılıyor, "Bu nedenden ötürü AB ile Türkiye ilişkilerinin daha da derinleşmesini istiyoruz" ifadelerine yer veriliyor.
Hristiyan Demokratlar (CDU), Türkiye’nin üyelik şartlarını yerine getirmemesi nedeniyle, AB’ye tam üyeliğine karşı olduklarını bir kez daha vurgularken, dış politika ve güvenlik alanlarında mümkün olan en yakın stratejik işbirliğini hedeflediklerini kayda geçiriyor.
Seçim bildirgesinde bu vaatler yer alsa da, Ankara-Berlin hattında gerilimin tırmanması üzerine, Alman hükümeti 20 Temmuz’da Türkiye politikasını daha da sertleştirdi ve ekonomik önlemleri devreye soktu.
İlk başlarda, Türkiye’nin AB müzakerelerinin ucu açık bir şekilde sürdürülmesini savunan Merkel, en güçlü rakibi Martin Schulz ile 3 Eylül’de çıktığı televizyon düellosunda tutumunu daha da sertleştirdi.
Schulz’un sert sözleri karşısında pozisyonunu daha da netleştiren Merkel, Türkiye ile AB üyelik müzakerelerin durdurulması seçeneğini, Ekim ayındaki AB liderler zirvesine taşıyacağını açıkladı. Merkel ayrıca Türkiye ile Gümrük Birliği’nin yenilenmesi görüşmelerine onay vermeyeceklerini, AB mali yardımlarında da kesintiye gidilmesini istediklerini açıkladı.
2) Sosyal Demokrat Parti (SPD)
Son anketlerde yüzde 20’lere kadar gerileyen SPD’nin, 25 Haziran tarihli seçim bildirgesinde Türkiye ile ilişkilere “Barış Projesi Avrupa” başlığı altında yer veriliyor.
Türkiye’nin birçok konuda önemli ancak bir o kadar da zor bir ortak olduğu vurgulanan bildirgede, şu noktalara dikkat çekiliyor:
"Ne Türkiye ne de AB kısa vadede Türkiye’nin AB’ye üyeliğine hazır. Müzakere süreci AB’nin Türkiye ile tek düzenli diyalog formatı. Türkiye’nin izole edilmesi Avrupa’nın çıkarına değil. Demokratik güçlerin, güçlendirilmesi ise özellikle önemli. Bu nedenle sivil toplumu, Türk-Alman şirketlerinin, akademisyen, sanatçı ve gazetecilerin desteklenmesi ve seyahat kolaylığı sağlanmasını destekliyoruz."
Seçim bildirgesinde Türkiye’de idam cezasının yeniden yasalaşması halinde AB üyelik müzakerelerine son verilmesi gerektiği belirtiliyor.
Ancak SPD’nin Başbakan adayı Schulz, 3 Eylül’de Merkel ile katıldığı düelloda beklenmedik bir çıkış yapıp, parti programının da ötesine geçerek, ilişkilerde yaşanan son gelişmeler nedeniyle, Başbakan olması durumunda Türkiye ile AB üyelik müzakerelerine son vereceğini açıkladı.
Schulz, DW’ye verdiği demeçte de, AB’nin temel değerlerini her gün çiğneyen biriyle müzakereleri sürdürmenin bir anlamı olmadığını kaydetti.
3) Sol Parti
Sol Parti, Haziran ayında kabul ettiği seçim bildirgesinde, "Biz Almanya ve Avrupa’nın, Türkiye politikasında radikal bir değişimden yanayız" diyor.
Türkiye’nin giderek otoriterleştiğini vurgulayarak AB üyelik müzakerelerine karşı çıkan Sol Parti, Türkiye-AB Mülteci Mutabakatı‘na da son verilmesi gerektiğini savunuyor.
1993 yılından bu yana Almanay'da yasaklı olan ve 2004'te beri de AB'nin terör listsinde bulunan PKK’ya yönelik yasağının kaldırılması vaadine yer veren Sol Parti ayrıca Türkiye’deki tüm siyasi tutukluların serbest bırakılması için çaba gösterilmesi gerektiğini ifade ediyor, Almanya’nın Türkiye’ye silah satışlarına son vermesini istiyor.
Partinin liste başı adayı Sahra Wagenknecht, DW ile söyleşisinde, Diyanet İşleri Türk İslam Birliği'ni (DİTİB) eleştirmişti. Türk hükümeti tarafından doğrudan kontrol edildiğini söyleyen Sol Partili politikacı, "Camilerde nefret vaazı veren, entegrasyon karşıtı bazı örgütleri özellikle de devletin parasıyla desteklerken dikkatli olmak gerekiyor. Örneğin DİTİB, Türk hükümeti ve Erdoğan tarafından doğrudan kontrol edilen kurumlardan biri" dedi.
4) Yeşiller Partisi
Cem Özdemir’in liste başı adayı olduğu Yeşiller Partisi, Türkiye’ye seçim bildirgesinde en geniş yer veren partilerin başında yer alıyor.
"Gelecek cesaretle belirlenir" adını taşıyan, 18 Haziran’da karara bağlanan parti bildirgesinde, Yeşiller’in iktidara gelmesi durumunda, Merkel’in önayak olduğu, AB ile Türkiye arasında imzalanan mülteci mutabakatına son verileceği belirtiliyor.
Mülteci mutabakatının sadece Avrupa’yı sorumluluk almaktan kurtarmakla kalmadığı aynı zamanda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı da eleştirilerden koruduğu, AB’nin bu mutabakat ile "Türkiye’nin şantajına kapıları araladığı" belirtiliyor.
Yeşiller Partisi, AB’nin Türkiye üyelik müzakerelerine son verilmesine ise destek vermiyor.
Parti programında, demokratik bir Türkiye için AB kapılarının açık tutulması gerektiği, "Müzakerelerin tamamıyla durdurulması Türkiye’deki Avrupa yanlısı ve demokratik güçlere yanlış bir mesaj niteliği taşır" sözleriyle savunuluyor.
Cem Özdemir seçim kampanyasında, Türkiye’de tutuklu bulunan, aralarında gazeteci ve insan hakları aktivistlerinin de bulunduğu Alman vatandaşlarının serbest bırakılması için Ankara üzerinde siyasi ve ekonomik baskının artırılması gerektiğini savunurken iktidara gelmeleri halinde resmi seyahat uyarısı yapacaklarını kaydetti. Özdemir, özellikle Erdoğan’a yönelik ekonomik önlemlerin sonuç vereceğini vurguladı.
5) Hür Demokrat Parti (FDP)
Seçimler sonrasında, Merkel’in olası koalisyon ortaklarından biri olabilecek liberaller, seçim bildirgesinde mevcut koşullarda Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkarken, güvenlik ve ekonomi alanlarında yakın işbirliği için yeni bir zemin oluşturulması gerektiğini savunuyor.
AB’ye tam üyeliğin Kopenhag kriterlerinin karşılanmasına bağlı olduğunu vurgulayan FDP, seçim bildirgesinde, "Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından artan bir şekilde otoriter bir şekilde yönetilen bir Türkiye, biz Hür Demokratlar için AB’ye tam üyelik için aday niteliği taşıyamaz" ifadelerine yer veriyor.
Türkiye’nin NATO üyesi olduğu ve olmaya devam edeceği, AB için de önemli bir partner olduğu vurgulanırken, "AB- Türkiye ilişkilerinin orta ve uzun vadede nasıl şekilleneceğinin ucu açık" görüşüne yer veriliyor.
Parti bildirgesinde çok vitesli bir AB’den yana olunduğu vurgulanırken orta ya da uzun vadede bu bağlamda Türkiye’ye de farklı seçenekler sunulabileceği aktarılıyor.
Liberallerin liste başı adayı Christian Lindner de seçim kampanyası boyunca Türkiye konusundaki tavrını sertleştiren liderler arasında.
"Türkiye maalesef İslami bir başkanlık diktası yolunda ilerliyor" diyen ve Türk Hükümeti ile her türlü işbirliğinin dondurulması gerektiğini savunan Lindner, "Türkiye’ye yönelik resmi seyahat uyarısı yapılmalı, ekonomik alandaki işbirliği durdurulmalı" görüşlerini savunmuştu.
6) Almanya için Alternatif Partisi (AfD)
Seçim bildirgesinde Türkiye’ye geniş yer veren bir diğer parti de sağcı popülist AfD. Yüzde 5 barajını geçerek Federal Meclis’e girmesine kesin gözüyle bakılan AfD, Türkiye’nin AB üyelik müzakerelerine son vermeyi vaat ediyor, ayrıca Türk vatandaşlarına vize kolaylığına şiddetle karşı çıkıyor.
AfD, AB-Türkiye arasındaki işbirliğinin zeminini oluşturan, Türk vatandaşlarına çeşitli haklar getiren 1963 tarihli Ankara Antlaşması’nın tek taraflı sonlandırılması gerektiğini savunuyor. Türkiye ile Almanya arasında 1964 yılında imzalanan sosyal güvenlik anlaşmasının feshedilmesi de, AfD’nin seçim vaatleri arasında yer alıyor.
AfD, Türkiye’nin kültürel bakımdan Avrupa’ya ait olmadığını, son gelişmelerin de Türkiye’nin Avrupa ve Batılı değerlerden daha da uzaklaştığının göstergesi olduğunu iddia ediyor.
AfD seçim bildirgesinde, Türkiye’nin AB üyeliğine olduğu gibi, NATO üyeliğine de karşı bir pozisyon belirlemiş bulunuyor. Buna karşın AfD’nin liste başı adayı Alexander Gauland DW’ye verdiği söyleşide, "Yeni Osmanlıcı" bir siyaset gütmediği sürece Türkiye'nin NATO üyeliğinin devam etmesi gerektiğini düşündüğünü söyledi.
Göçmen karşıtı bir politika izleyen AfD, Avrupa’nın İslamlaşma tehlikesi altında olduğunu iddia ederken, seçim beyannamesinde Almanya’daki camilerin durumunu da gündeme taşıyor.
"İslami devletler Almanya’da inşa ettikleri ve yönetiminde oldukları camilerle İslam’ı yaymak ve güçlerini pekiştirmek istiyor. Bir kültür savaşını yönetiyor ve destekliyorlar" denilen seçim bildrigesinde DİTİB’e bağlı camiler hakkında, "Otoriter Türkiye, DİTİB üzerinden Almanya’da yaşayan Türk kökenliler üzerinde güçlü bir şekilde nüfuz ediyor. Bu yolla uyumu engelliyor ve devletimize sadakati tehlikeye sokuyor" iddiasına yer veriliyor.
Bu arada AfD'nin seçim kampanyası sırasında Türk kökenli Alman bakan Aydan Özoğuz'u hedef alan ırkçı sözleri tepkiye yol açtı. AfD’li politikacı Gauland’ın Özoğuz’u Anadolu’ya göndererek kurtulacaklarını, tasfiye edeceklerini söylemesi, tüm partilerden büyük tepki toplarken, savcılık bu açıklama hakkında inceleme başlattı.
© Deutsche Welle Türkçe
Değer Akal