Almanya’da polise öfke ve şiddetin arkasında ne yatıyor?
22 Temmuz 2020Almanya’da son haftalarda polis ve gençler arasında sokakta yaşanan gerginlikler, bunların şiddet olaylarına dönüşmesi, kamuoyunda yeni bir tartışma başlattı.
Stuttgart’ta 32 polisin yaralandığı, çok sayıda dükkanın yağmalandığı olaylı geceden yaklaşık bir ay sonra, bu kez Frankfurt’un merkezinde, gençler ile polisler arasında tansiyon tırmandı, çıkan arbedenin ardından bazı gruplar polise saldırdı, olaylarda beş polisin yaralandığı açıklandı.
Frankfurt Emniyet Müdürü Gerhard Bereswill’in, olaya karışan gençlerin çoğunluğunun "göçmen kökenli" olduğunu söylemesi ise hem siyasi tartışmaları alevlendirdi hem de tepkilere yol açtı.
Almanya Türk Toplumu (TGD) derneğinin eş başkanı Atila Karabörklü, DW Türkçe’ye yaptığı değerlendirmede, polisi hedef alan şiddetin kabul edilemez olduğunu ancak yaşananları "göçmen kökenli gençler olay çıkartıyor" söylemine indirgeyerek açıklama çabasının da hem çok yanlış hem de çok tehlikeli olduğunu söyledi.
Aynı zamanda Frankfurt’un bulunduğu Hessen eyaletindeki Türk Toplumu Derneği’nin başkanlığını yürüten Karabörklü, yetkililerin olayların ardından göçmen kökenli gençlere işaret etmelerinin, sorunların gerçek nedenlerinin tespitine yardımcı olmadığı gibi, mevcut sorunların çözümüne de katkı sağlamadığını vurguladı.
Karabörklü, "Frankfurt gibi pek çok büyükşehirde yaşayanların zaten yüzde 50’den fazlası göçmen kökenli, yeni doğan çocukların yüzde 80’i göçmen kökenli, gayet tabii ki kimi olaylarda göçmen kökenlilerin de bulunması şaşırtıcı değil. Ama sanki bu olaylar bu gençlerin farklı kökenlerinden dolayı yaşanıyormuş gibi algı yaratılması son derece yanlış" görüşünü kaydetti.
Sağ popülist AfD'den "göçmen suçları" tanımı
Son haftalarda yaşananların ardından yetkililerin olay çıkaranlar arasında göçmen kökenlilerin olduğunu vurgulaması, Almanya siyasetinde ve medyasında uyum tartışmalarını da yeniden canlandırdı.
Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) partili Stefan Müller, "şiddetin kökeninde uyumun başarısızlığının yattığını" öne sürerken, sağ popülist Almanya için Alternatif (AfD) partisi göçmenleri hedef alan söylemini sertleştirdi, "göçmen suçları" tanımını ortaya attı.
Yıllardır uyum konularında çalışan ve bu alanda büyük deneyimi olan Karabörklü, popülist siyasetçilerin, son olayları araçsallaştırarak, göçmenler üzerinde baskı oluşturmak amacıyla kullandıklarını söyledi.
TGD Eş Başkanı Atila Karabörklü, bu yaklaşımın toplumsal barışa zarar vereceği uyarısında bulunurken, şöyle devam etti:
"Hiçbir neden, polise yönelik şiddeti meşru kılamaz. Bu çok net. Ancak koronavirüs salgını ile insanların özgürlük alanının daraldığını, geleceğe dönük halihazırda var olan kaygı ve korkuların daha da artığını, bu duygu halinin, umutsuzluğun tüm toplumsal katmanlara sirayet etmiş durumda olduğunu biliyoruz. Gençler de etkileniyor. Ayrıca alkol tüketimi olduğunu da dikkate almak zorundayız… Tüm bunları dikkate almadan, salt gençlerin kökenlerine atıf ile yapılan değerlendirmeler, genellemeler, toplumsal kışkırtmayı artırır, toplumsal iç barışı tehlikeye sokabilir."
Irkçılık tartışmaları
Geçen ay Stuttgart’ta yaşanan olaylar sonrasında kamuoyunda yoğun tartışmalar yaşanmış, bazı polis görevlilerinin ırkçı yaklaşımlarının gençlerde öfkeye yol açtığı, bunun da şiddet olaylarına dönüştüğü yorumları yapılmıştı.
Frankfurt Emniyet Müdürü Gerhard Bereswill, son haftalarda kamuoyunu meşgul eden bu tartışmaların, güvenlik güçleri hakkında haksız ve olumsuz bir algı yarattığını, ırkçı fişleme yapıldığı şeklindeki suçlamaların da yaşanan son şiddet olaylarında etkili olduğunu savundu.
Almanya Türk Toplumu (TGD) Eş Başkanı Atila Karabörklü ise Emniyet Müdürü Bereswill’in bu sözlerini eleştirdi.
Bereswill’i tanıdığını, kendisinin "değerli bir emniyet mensubu" olduğunu, ancak güvenlik güçlerine azalan güven ve kızgınlığın, salt önyargılarla açıklanamayacağını söyleyen Karabörklü, "Bu güvensizliğe yol açan ne yazık ki devletin güvenlik birimleri ve sorumlu siyasilerdir" dedi. Karabörklü, şu görüşünü aktardı:
"Geçen sene Kassel Valisi Walter Lübcke bu eyalette aşırı sağcılar tarafından öldürüldü. Dokuz kişinin öldürüldüğü Hanau ırkçı terör saldırısı bu eyalette yaşandı. Ne yazık ki son dönemde ‘NSU 2.0’ imzasıyla siyasilere, sanatçılara, gazetecilere gönderilen tehdit mektupları ile bağlantılı olarak eyalet emniyet teşkilatındaki aşırı sağcı ağ hâlâ ortaya çıkartılamadı. Hatta yeni tehdit mektupları bile gönderiliyor. Ayrıca Halit Yozgat 2006 yılında bu eyalette, NSU terör örgütü tarafından öldürüldü ve bağlantılar bugün de halen ortaya çıkartılamadı, dahası belirli dosyalar hakkında gizlilik kararı alındı. Hessen eyalet hükümeti tüm bu nedenlerden ötürü yoğun siyasi baskı altında ve bana öyle geliyor ki bu son olaylar ve açıklamalarla asıl bunlar örtbas edilmeye çalışılıyor. Ve bu kabul edilemez."
Göçmenler polise öfkeli mi?
Frankfurt'taki olaylar üzerine Almanya Federal İçişleri Bakanı Horst Seehofer, polise artan öfke ve şiddet eylemlerinin incelenmesi için bir araştırma yapılmasını gündeme getirdi.
Peki, göçmen kökenli gençler gerçekten de polise öfkeli mi? Bu öfke şiddete mi dönüşüyor? Stuttgart ve Frankfurt’ta yaşananların en önemli nedeni bu mu?
DW Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Frankfurtlu siyaset bilimci Dr. Meltem Kulaçatan, öncelikle son yaşananların tüm boyutlarıyla aydınlatılması gerektiğini, yeterli bilgi olmadan yapılacak yorumların spekülasyondan öteye geçemeyeceğini vurgularken, "Ancak genel olarak şunu biliyoruz, göçmen kökenli gençlerde, güvenlik güçlerine yönelik güvensizlik mevcut tabii" dedi.
Frankfurt Goethe Üniversitesi öğretim üyesi olan Dr. Kulaçatan, polise yönelik şiddetin kabul edilemez olduğunun altını çizerken, diğer yandan toplumda ırkçılık ve ayrımcılığın çok yaygın olduğunu, bunun genç insanların günlük hayatlarını etkilediğini, bunun da bazı gençlerin tepkisel hareket etmesini, marjinal gruplara kaymasını da beraberinde getirebildiğini söyledi.
Kulaçatan, "Bu gençlere yönelik ırkçı söylemler, sözlü ve fiziksel saldırılar ne yazık ki bir gerçek. Büyük bölümü vücut geliştiriyor, ‘çok çirkin’ diyerek eleştiriliyorlar. Ancak onlara sorduğumuzda bazıları ‘Aslında bu kadar kaslı olmak istemiyorum ama mecburum, kendimi, baş örtüsü çekilen, yüzüne tükürülen kız kardeşlerimi korumak mecburiyetindeyim’ diyor büyük bir öfkeyle" diye konuştu.
Gençlerde ırkçı saldırılar konusunda endişe olduğunu, güvenlik güçlerine karşı ise güvensizlik ve tepki duyulduğunu dile getiren Kulaçatan, kimi zaman bu tepkinin alkol ve uyuşturucu kullanımı gibi faktörlerin de etkisiyle şiddete dönüşebildiğine dikkat çekti.
"Eşitlik sağlanmadıkça çözüm güç"
Siyaset bilimci Kulaçatan, "Her bireye, etnik kökeni ne olursa olsun, Anayasa'da güvence altına alınan tüm hakların tanınması ve mesleki, mali, eğitim ve sağlık alanlarındaki imkanlara erişimin de sağlanması gerekiyor. İşte bu demokratik sözler henüz tutulmadı. Eşitlik sağlanamadığı müddetçe toplumsal sorunların çözümü güç" dedi.
Polise yönelik güvensizliğin aşılması için somut adımların atılması, bunun için de kararlı bir şekilde ırkçılık ve ayrımcılığın üzerine gidilmesi gerektiğini vurgulayan Kulaçatan, Hessen eyaletinde aşırı sağcı yapılar, polis teşkilatı içindeki oluşumlar ortaya çıkartılmadan, pek çok soruna çözüm bulunamayacağını da kaydetti.
Bir akademisyen olarak kendisinin de birçok kez ayrımcılığa, hatta ırkçı hakaretlere maruz kaldığını, nefret ve tehdit mailleri de aldığını anlatan Kulaçatan, sözlerini şöyle tamamladı:
"Ancak ne tür güçlükler ve engeller olursa olsun, burası ülkemiz ve demokratik mücadelemizi sürdürmek zorundayız."
Değer Akal
© Deutsche Welle Türkçe