Almanya İstatistik Dairesi verilerine göre, yaklaşık 83 milyon nüfusa sahip ülkede yaşayanların 22 milyondan fazlasının bir göç geçmişi var. Göç geçmişiyle kastedilen de kendisinin veya ebeveynlerinden birinin doğduğunda başka bir ülke vatandaşı olması. Bunlar arasında Türkiye kökenlilerin sayısını Alman federal hükümeti 2020'de 2 milyon 800 bin olarak açıklamıştı.
Basit bir hesapla ülke nüfusunun yüzde 27'sinin kendisinde veya geçmişinde bir göç hikayesi olduğu görülüyor. Sadece bu bile Almanya'nın etnik, kültürel, dini ve sosyal açıdan nasıl kozmopolit bir ülke olduğunu ortaya koymaya yetiyor. Ancak görünüşe bakılırsa, ülkeyi son 20 yıldır yönetmiş olan ve şimdi ana muhalefete düşen Hristiyan Birlik partileri için bu gerçeğin bir önemi yok. Almanya'nın bir göç ülkesi olduğunu yıllarca inkar etmiş Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) ve Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) bloku, son günlerde süren vatandaşlık reformu tartışmalarında öyle sözler sarfediyor ki sağ popülist, göç ve İslam karşıtı Almanya İçin Alternatif (AfD) partisine sıra gelmiyor.
Eski Başbakan Angela Merkel sonrası Hristiyan Birlik'te dümeni devralan Friedrich Merz aslında akıllı bir politikacı. Küresel yatırım devi Blackrock'ta görev almış, çok kültürlülüğün, çok dilliliğin ve çok vatandaşlığın bir tehlike değil, doğru yönetildiğinde önemli bir başarı formülü olduğunu çok iyi biliyor. Almanya'nın acilen kalifiye göçe, göç için de modern bir vatandaşlık yasasına ihtiyacı olduğunun pekala farkında. Ancak 20 yıllık Merkel sonrası Hristiyan Birlik'te dümeni devralınca, hem de muhalefete düşünce, bir şekilde kendini her tartışmada ön plana çıkarmaya soyunuyor. Bunu yaparken yanlış bilgilerle kamuoyunu yanıltmaktan da çekinmiyor. Başka ülkelerin vatandaşlığa geçişte çok daha sert ve sıkı davrandıklarını iddia etmesi gibi.
Bu elbette gerçeği yansıtmıyor. Örneğin; ABD, Fransa ve Hollanda'da 5 yıl sonra vatandaş olunabilinirken Almanya'da bu süre 8 yıl. Avustralya'da 4, Kanada'da da ise hatta 3 yıl sonra.
Hristiyan Birlik blokunun küçük ortağı, Bavyera eyaletinde örgütlü CSU ise dozu daha artırıyor ve Alman vatandaşlığına geçişin kolaylaştırılmasını "değerli bir pasaportun çarçur edilmesi" olarak görüyor. Muhafazakarlara göre Almanya pasaportu o kadar değerli ki ancak bu ülkeye başarılı şekilde ayak uydurmuş, uyum sağlamışlara en sonunda tepeden verilecek bir hediye, hatta bir bir ödül.
Hayır! Eğer vatandaşlığa geçiş 5'e, iyi lisan bilgisi ve uyum halinde 4'e, Almanya'da üniversite okumuş veya uyumda özel çabalar sergilemiş, toplum yararına çalışmışlara 3 yıla düşüyorsa bu Alman pasaportunun çarçur edilmesi anlamına gelmiyor. Ya da 67 yaş üstü göçmenlere yazılı lisan testi yerine mülakatla vatandaşlık verilecekse bu da bir lütuf değil. Aksine bu, hem ülkeye geçmişte emeği geçenlere hem de gelecekte katkıda bulunacak genç kuşaklara bir şükran göstergesi olur. Ayrıca müteşekkir olunması da gerekiyor, zira onlar olmazsa ve Almanya'ya gelmezlerse sorun sadece hekimden randevu alamamayı, hastanede yatak bulamamayı kat kat aşacak. Evi badana ettirecek usta, kaloriferi tamir edecek tesisatçı, güneş paneli döşeyecek montajcı, dijitalleşmeyi sağlayacak bilişimci olmayacak.
Çifte vatandaşlık gerçeklik
Almanya'ya AB dışından gelmiş, çifte vatandaşlığı veya Alman vatandaşlığı bulunmayan yüz binlerce insan yaşıyor bu ülkede. Aralarında Türkiye kökenli de çok. Düşünsenize 50 yıldır bu ülkede yaşıyor ve hayatında demokratik sürece seçmen olarak hiç dahil olmamış, tek bir kez oy kullanmamış. Üstelik Almanya gibi seçim bolluğu yaşanan bir ülkede: Almanya'da genel seçimlerin yanı sıra eyalet meclisi seçimleri, yerel seçimler ve Avrupa Parlamentosu seçimleri yapılıyor. Bir şekilde ya vatandaş olmak istemediği veya olamadığı için ya da doğduğu ülke ile bunu gönül bağı olarak gördüğü için, her ne sebeple olursa olsun...
Çifte vatandaşlık ve vatandaşlığa geçişin kolaylaşması kaçınılmaz, çok geç bile kalındı. Bu arada geçmişte bu konuda itirazlar Türkiye gibi AB dışından gelenler bağlamında sadece muhafazakarların itirazlarına uğramadı, Ankara'nın Türkiye kökenlileri seçimlere malzeme etmesi yüzünden de genel olarak tepki çekti. Artık Ankara da buradaki Türkiye kökenlileri rahat bıraksa, ayrıca çoğu burada doğmuş olanlara ana-babasının vatanını tatilden tatile gören, dilini bile zar zor konuşanlara "gurbetçi" diye bakmaktan vazgeçse de bu insanlar da yüzünü geleceğe dönebilse.
Vatandaşlık her şey demek değil ama insanları bir yerde buluşturan ortak payda. Verilmiş bir hediye değil, sorumluluklar da yükleyen bir görev, aidiyet yönünde atılmış bir adım. Şart mı, değil ama hayatı kolaylaştırdığı da bir gerçek.
Vatandaşlığa geçiş demokrasiyi olduğu kadar Almanya'da refahı da destekleyen bir faktör. Reform yapılmazsa yakın gelecekte insanların kaloriferini veya aracını tamir edecek usta bulamayacağı, bakıcı olmadığı için çocuk yuvasından çocukların eve erken gönderildiği, personel olmadığı için hastane hastane gezdirildiği, güneş paneli döşenemediği için fosil enerjiyle ısınmaya devam ettiği ve iklimin yok edildiği, dijitalleşemeyen eski ve yaşlı bir ülkeye doğru dolu dizgin evrilecek.
Burada son yıllarda otoyollardaki dinlenme tesisleri ve restoranlar kapanıyor, marketler açık olduğu saatleri düşürüyor, niye? Eleman yok! Akıllı beyinler gelmez, burada kalmaz, araştırmalar yürütmezse koronavirüs aşısında da gördüğümüz gibi Uğur Şahinler nasıl yetişecek? Herkesin farkılıklarıyla yaşadığı ve bundan gurur duyduğu bir toplum olmak elbette zor, ancak iyi yönetilen demokratik bir ülkede göç ve vatandaşlık korkulacak birşey değil.