1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Alman İslami Cihad militanı anlatıyor

11 Ağustos 2009

Sauerland Grubu'nun lideri Fritz Gelowicz'in hayat hikayesi yaptığı itiraflarla bir bir ortaya çıkıyor. Babası ateist olan Avrupalı bir genç nasıl oldu da radikal İslamcı bir militana dönüştü?

https://p.dw.com/p/J7mU
Fotoğraf: AP

Almanya’da son 30 yılın en büyük terör davası olarak adlandırılan "Sauerland Grubu" davası uzun bir aranın ardından tekrar başladı. Almanya’daki ABD hedeflerine sansasyonel saldırılar düzenlemeyi planlayan ve “Sauerland Grubu” olarak adlandırılan militanlar, ceza indirimi alabilmek için, oluşturdukları terör hücresi ve saldırı planları hakkında ayrıntılı itiraflarda bulundu.

Almanya’da son yılların en önemli terör davalarından biri olan ve “Sauerland Grubu” olarak adlandırılan radikal İslamcı militanların yargılandığı davada, sanıkların yaptığı itiraflar şaşırtmaya devam ediyor.

Özellikle terör grubunun lideri olduğundan hareket edilen Fritz Gelowicz’in hayat hikâyesi büyük ilgi çekiyor. Ateist bir babanın oğlu olan ve Avrupa’nın ortasında yetişen bir Alman genci nasıl oldu da bir anda Müslümanlığa geçmeye karar verdi? Dahası, Pakistan’daki terör kamplarına katılıp radikalleşecek safhaya nasıl geldi?

Gelowicz, merak edilen tüm bu sorulara bir bir açıklık getirdi. Düsseldorf Eyalet Yüksek Mahkemesi'nde görülen davada Gelowicz, ABD’ye karşı tutumunu dile getirmekten vazgeçmedi ve “Amerikalılar ve diğer ülkeler, İslam’a karşı savaş yürütüyorlar. Ben de bu nedenle cihada katılmaya karar verdim” dedi.

Terör grubunun lideri, 11 Eylül saldırılarına Batı’nın verdiği tepkiler, Irak’ın işgali, Irak’taki Ebu Gureyb Hapishanesi’nde Amerikan askerlerinin işkence fotoğrafları ve ABD'nin Guantanamo'daki askerî üssü hakkındaki raporların radikalleşmesine katkıda bulunduğunu söyledi.

Haremlik selamlık uyguluyor

İslam’a bağlılığını “Dinime inandım ve her zaman inanıyorum” sözleriyle dile getiren terörist grubun lideri, “Haremlik ve selamlık uygulaması normaldir. Ben de bunu uyguluyorum. Pop müzik dinlemiyorum. Tesettürsüz kadınların resimlerine bakmıyorum. Ama bu resimleri alıp çöp kutusuna da atmıyorum. Başkalarını böyle davranmaları için de zorlamıyorum. Herkes kendinden sorumludur ve ne yaptığının bilincinde olmalıdır” diye konuştu.

11 Eylül 2001 tarihinde ABD’de İkiz Kuleler’e düzenlenen saldırıların kendisinin İslam ile daha yakından ilgilenmesini sağladığını kaydeden Gelowicz, saldırıları önceleri onaylamadığını ancak daha sonra desteklediğini söyledi. Saldırılarla ilgili şu andaki düşüncelerini ise açıklamak istemedi. Ancak 11 Eylül saldırıları ile ilgili olarak, “Batı, gerçek yüzünü gösterdi. Batı dünyası, İslam’a karşı sık sık savaş yürütüyor” demekle yetindi. Demokrasi ile ilgili görüşleri sorulan Gelowicz, “İslam’da kesin kurallar vardır. Bunlar Allah tarafından belirlenmiştir” diye konuştu.

Gelowicz, Pazartesi günkü duruşmada, gruba dâhil diğer üç arkadaşıyla birlikte Almanya’daki Amerikan hedeflerine saldırı düzenlemeyi planladıklarını kabul etmişti. Pakistan’daki “İslami Cihad Birliği” ile bağlantılı olan militanlar, iki yıl önce düzenlenen operasyonla yaklaşık 500 kilogramlık patlayıcı imâl etmeye yetecek kimyasal madde ile yakalanmıştı.

Babası ateist

Şimdi 29 yaşında olan Gelowicz, Münihli orta halli bir ailenin çocuğu. "Ailemizde din konusu pek konuşulmazdı" diyen Gelowicz, İslam diniyle, 16 yaşında Ulm kentine taşınmalarının ardından bir okul arkadaşı vasıtasıyla tanışmış. 2002 yazında ise İslamiyet'le ile çok daha yakından ilgilenmeye başlamış. Hatta Neu-Ulm’deki radikal İslamcılarla bağlantı içerisinde olduğu iddiasıyla 2005 yılında kapatılan Multikulturhaus adlı dernekle de bağlantısı varmış.

Batı’nın ve ABD’nin İslam’a karşı savaş yürüttüğünü dile getiren Gelowicz’e göre bu savaş sık sık gittiği Neu-Ulm'deki camiye kadar ulaştı. "Ulm'de yaşayan Halid El Masri adlı bir din kardeşinin Neu-Ulm'ün merkezinde CIA tarafından kaçırıldığını" öne süren Gelowciz, bunun ardından ABD’ye karşı tutumunun daha da radikalleştiğini söyledi.

Irak ya da Çeçenistan’da mücahit olarak Allah yolunda çarpışmak istediğini kaydeden Gelowicz, ancak daha sonra Almanya’da saldırı düzenleme kararı aldığını belirtti. Grubunun istihbarat servislerinin nüfuzunda olduğu yönündeki iddiaları reddeden Gelowicz, “Bu işi bir istihbarat servisi istedi diye yapmadım” şeklinde konuştu. Hiç kimsenin istihbarat servislerince uzaktan yönlendirilmediğini de belirtti.

MİT ile ilgili iddialar

Sanık avukatlarıysa Türk gizli servisinin saldırı planlarında ne tür bir rol oynadığı konusuna yargılama sürecinde açıklık getirilmesini istiyor. Daha önce basına yansıyan iddialara göre, İstanbul'da yapılması planlanan saldırıda kullanılacak patlayıcı maddeler, terör hücresinin lideri Gelowicz'e, Mevlüt K. isimli bir kişi tarafından teslim edildi. Patlayıcıları sağladığı iddia edilen Mevlüt K.’nın Türk gizli servisiyle bağlantısı olduğunu bildiğini belirten Gelowicz, söz konusu kişinin gizli servisten bilgi getirdiğini ve bunu grubuna verdiğini söyledi. Gelowicz, “Onu bizim tarafımızda olduğun inanmıştım” dedi. Ancak Mevlüt K.’nın ikili oynayıp oynamadığı konusunda bir şey söyleyemedi.

Öte yandan grubun bir diğer üyesi Selek, basına yansıyan ifadelerinde, Sauerland terör hücresiyle Amerikan Merkezi Haberalma Teşkilatı CIA ve Türk İstihbarat Teşkilatı MİT arasındaki bağlantıyı Mevlüt K.'nın kurduğunu öne sürmüş ve söz konusu kişinin MİT'in "köstebeği" olduğunu savunmuştu.

Ölümü bile göze almış

Gelowicz, grubun yapısına ilişkin açıklamalar da yaptı. Gelowicz, “Ben ve Adem (Yılmaz) bu operasyonun arkasındaki kişileriz. (Daniel) Schneider, tam olarak operasyonun arkasındaki isim olarak sayılamaz. (Atilla) Selek ise fikrini değiştirdi ancak o, patlayıcılarla ilgileniyordu” diye konuştu. Gelowicz’e göre, Selek başından beri karasızdı ve sonunda Türkiye’ye dönmeye karar vermişti. Selek daha sonra Konya’da ele geçirilmişti.

"Benim işim Amerikalılarla ve NATO ile” diye konuşan Gelowicz, davaları uğruna ölümü bile göze aldığını, bunun cihadın bir parçası olduğunu ve hedefin de düşmanları mağlup etmek olduğunu kaydetti.

Derleyen: Başak Sezen

Editör: Murat Çelikkafa