Alman istihbarat sistemi arıza mı yaptı?
15 Kasım 2011Almanya'nın iç istihbarat birimi olan Federal Anayasayı Koruma Teşkilatı (Bundesverfassungsschutz) tarafından kaleme alınan raporlar incelendiğinde, aslında aşırı sağ kaynaklı terör tehdidinin yıllar öncesinden bilindiği ortaya çıkıyor. Örneğin 1995 yılında hazırlanan bir raporda, aşırı sağcıların bir "terör ağı" oluşturmak için çalıştıkları belirtiliyor. Eyaletlerin iç istihbarat birimleri de uzun yıllardır buna paralel çalışmalar yapıyor. Özellikle doğudaki Thüringen Eyaleti Anayasayı Koruma Teşkilatı'nın son 15 yıldır Neonazileri yakından izlediği ve elde edilen bulguları 20 ayrı klasörde topladığı bildiriliyor.
Güvenlik birimleri arasındaki işbirliğinde sorunlar
Gerek federal gerekse eyaletler düzeyindeki istihbarat teşkilatlarının öncelikli görevi, Almanya'nın özgür ve demokratik anayasal temel düzenini tehdit eden ya da yıkmaya çalışan kişi ve örgütleri tespit edip, izlemek. Aşırı sağcılar da bu "izlenmesi gereken" gruba dâhil. Anayasayı Koruma Teşkilatı, polisin yürüttüğü soruşturmaya bağımlı kalmamak için kendisi de bizzat bilgi ve belge toplama yetkisine sahip. Polisin görevi ise suç işleyen failleri yakalayıp adalete teslim etmek ve suça dair kanıtlar toplamak. Anayasayı Koruma Teşkilatı ve polisin yetkileri yasalarla kesin bir şekilde düzenlenmiş ve birbirinden ayrılmış durumda.
Yasalar, Anayasayı Koruma Teşkilatı'nın gerekli durumlarda şüpheli kişilere ait bilgi ve belgeleri polise sunmasına imkân tanıyor ancak bu yönde kesin bir direktif mevcut değil. Yani, polisle bilgi paylaşımı tümüyle istihbarat teşkilatının tasarrufuna bırakılmış durumda. Hâl böyle olunca da hangi durumlarda bilgi paylaşımının zorunlu olduğu noktasında istihbarat ve güvenlik makamları arasında tam bir belirsizlik yaşanıyor.
Eksik ya da yetersiz bilgiler
Alman polisi, "dönerci cinayetleri" olarak adlandırılan seri cinayetleri bugüne kadar hiçbir kişi ya da örgütün üstlenmediğini kaydediyor. Ayrıca söz konusu cinayetlerin çoğunun batı eyaletlerinde işlendiği, bu nedenle sorumluluğun tümüyle doğu eyaletlerindeki emniyet makamlarının üzerine atılamayacağı da öne sürülüyor. Yani, dönerci cinayetleri ile doğu eyaletlerindeki kimi yabancı düşmanı eylemler arasında doğrudan bir bağ kurulmadığı görülüyor. Polisin bir diğer argümanı da aşırı sağcıların, bazı doğu eyaletlerinde Nasyonal Demokrat Parti (NPD) çatısı altında parlamentolarda legal bir şekilde temsil edilmesi. Polisin ileri sürdüğü tüm bu gerekçeler ve olayları kategorize etme çabası, soruşturmalarda sürekli bir kısır döngü içine girilmesine neden olmuş. İşte tam da bu noktada Anayasayı Koruma Teşkilatı'nın topladığı bilgi ve belgeler büyük önem taşıyor. Ancak istihbarat birimi elemanlarının, ellerindeki verileri doğru bir şekilde değerlendiremedikleri de görülüyor.
Sol Partili politikacı Bodo Ramelow, tüm bu parçalar bir araya getirildiğinde istihbarat birimlerinin "kronik bir başarısızlık" sergilediğini savunuyor. Uzun yıllar boyunca Anayasayı Koruma Teşkilatı ile polisin çalışmalarını analiz eden ve izlenimlerini "Soruşturmak Yasak" adlı bir kitapta toplayan araştırmacı-gazeteci Jürgen Roth ise daha da ileri gidiyor ve "Bu işi beceremiyorlar" saptamasını yapıyor.
Özellikle doğudaki Thüringen ve Saksonya eyaletlerindeki Anayasayı Koruma Teşkilatları bünyesinde çalışan elemanların hem yeteri kadar iyi eğitim almadıklarını hem de çeşitli nedenlerden dolayı motivasyon ve performanslarının düşük olduğunu savunan Roth, Bavyera Anayasayı Koruma Teşkilatı'nın ise çok daha başarılı olduğunu vurguluyor. Gazeteci Roth'a göre sorunların ana nedenlerinden biri de siyasi irade eksikliği.
Bağlantı adamları muamması
Anayasal düzen karşıtı kişi ve örgütleri daha iyi gözlemleyebilmek için Anayasayı Koruma Teşkilatı'nın uyguladığı bir yöntem, geçmiş yıllarda da çok tartışılmıştı: Bağlantı adamları! Bu kişiler, kendi içinde ikiye ayrılıyor: Anayasal düzen muhalifi örgütlerin üye ve yöneticileri ile bağlantı kurularak, bu kişilerin saf değiştirmesi, yani Anayasayı Koruma Teşkilatı adına "muhbirlik" yapması sağlanıyor. Bunların yanı sıra bizzat istihbarat birimi ajanları da sahte kimliklerle söz konusu örgüt ya da partilerin içine sızdırılıyor.
Özellikle "muhbir" ya da "köstebek" konumundaki bağlantı adamlarının da çıkar çatışması içine girdikleri ya da ikili oynadıkları da sık görülen bir durum. Hâl böyle olunca bu yolla elde edilen istihbarat bilgilerinin ne kadar doğru ve güvenilir olduğu da şüphe uyandırıyor. Gazeteci Jürgen Roth, geçmişte özellikle aşırı sağ çevreler içindeki bağlantı adamlarından gelen pek çok bilginin yanlış olduğunun altını çiziyor.
Hatta sırf bu bağlantı adamları yüzünden aşırı sağcı Nasyonal Demokrat Parti (NPD)’nin kapatılması da suya düşmüştü. Kapatma istemiyle açılan dava, çözümü imkânsız hukuksal sorunlar ve devlet tarafından partinin içine bağlantı adamı sızdırıldığının ortaya çıkması nedeniyle 2003 yılında Anayasa Mahkemesi’nden dönmüş, gerek hükümet gerekse parlamento en büyük hezimetlerinden birine uğramıştı.
© Deutsche Welle Türkçe
Wolfgang Dick / Murat Çelikkafa
Editör: Başak Özay