AİHM Ankara’ya Şık ve Şener’i sordu
21 Kasım 2011Şık ve Şener 25 Ağustos’ta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) ayrı ayrı yaptıkları başvurularda, tutuklanma, gözaltı ve tutukluluk koşullarının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olduğunu savunmuşlar, ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiği tezlerini işlemişlerdi.
Her iki gazetecinin AİHM’ye yaptığı başvuruların ortak noktalarını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) özgürlük ve güvenlik hakkıyla ilgili 5’inci maddesi ile ifade özgürlüğüyle ilgili 10’uncu maddesi oluşturuyor. Davacılar, “somut kanıt olmaksızın” tutuklanmalarının ve kendilerine yönelik suçlamaların hangi kanıtlara dayandığı konusunda bilgilendirilmemiş olmalarının AİHS'nin özgürlük ve güvenlik haklarıyla ilgili 5’inci maddesinin 1'inci ve 4’üncü paragrafına aykırı olduğunu savunuyor.
Davacı gazeteciler, kimi hükümet politikalarını eleştiren ve piyasada serbestçe satılan bir kitabın yazımı veya yazımına katkının “terör örgütü üyesi olmanın kanıtı” olarak nitelenmesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğüyle ilgili 10’uncu maddesine aykırı olduğu tezini işliyor. Ahmet Şık’ın tutuklandığı tarihlerde üzerinde çalıştığı ve kamuoyunda "İmamın Ordusu" olarak da bilinen kitap hakkında, “terör örgütü dokümanı” olduğu gerekçesiyle mahkeme tarafından toplatma ve kopyalarına el konma kararı verilmişti. Bu karar üzerine dijital kopyaları polis nezaretinde silinen kitap, sanal ortamda yayılmış, bu şekilde yüzbinlerce kopyası internet üzerinden bilgisayarlara indirilmişti.
"İfade özgürlüğü ihlal edildi"
Nedim Şener, AİHM’ye gönderdiği iddianamede, evinde polis tarafından yapılan aramalarda, toplumsal tartışma konusu olan hassas konularla ilgili haber kaynaklarının ortaya çıkmasıyla ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini de savundu. Şener bu tezlere ek olarak, savcılar tarafından art arda saatler boyunca ve dinlenmesine imkân tanınmaksızın sorgulanmasının AİHS’nin kötü ve insanlık dışı muameleyle ilgili maddesine aykırı olduğunu savundu.
Ahmet Şık ise özgürlüğünden yoksun bırakılmasının gazetecilik mesleğini icra etmesine engel olduğunu, meslekî yaşamda otosansüre zorlandığını ve bu durumun da AİHS çerçevesinde ifade özgürlüğüne aykırı olduğu tezini işledi.
Ankara'dan savunma istendi
AİHM bu iddialar üzerine geçen hafta Ankara'dan savunma istedi. AİHM, Ankara’dan, öncelikli olarak, Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutuklanma, geçici gözaltı ve tutukluluk koşullarının AİHS temelinde yapılıp yapılmadığı konusunda ayrıntılı bilgi istiyor. Strasbourg Mahkemesi’nin Türk hükümetine yönelttiği sorular arasında davacılara tutuklanmaları esnasında hangi neden ve suçlamalarla tutuklandıklarının söylenip söylenmediği, geçici tutukluluklarına itiraz prosedürlerinin AİHS temelinde gerçekleşip gerçekleşmediği de var.
AİHM’nin Ankara’ya yönelttiği en ilginç soru ise ifade özgürlüğü konusunda. AİHM, hükümeti eleştiren bir kitap ile davacıların herhangi bir terör örgütü üyeliği arasındaki olası bağ konusunda Ankara tarafından ikna edilmek istiyor. Bu durumun Şık ve Şener’in AİHS’nin ifade özgürlüğüyle ilgili maddesi temelinde bilgi ve düşünce yayma hakkını ihlal edip etmediğini sorguluyor.
Türkiye'ye 14 hafta süre tanındı
Strasbourg Mahkemesi tüm bu sorulara yanıt için Türk hükümetine 14 hafta süre verdi. Türk hükümetinin yanıtlarının gelmesinin ardından AİHM’nin, en iyimser tahminlere göre, gelecek yılın ortalarında Şık ve Şener’le ilgili kararını açıklaması bekleniyor. “Ergenekon terör örgütü üyesi” olmakla suçlanan Ahmet Şık ile Nedim Şener’e karşı Türk mahkemeleri önünde açılan davanın ilk duruşması 22 Kasım salı günü yapılacak. Dava, dünya genelinde basın örgütleri tarafından yakından takip ediliyor.
Şık ve Şener’in durumları sadece AİHM’nin değil, AİHM’nin de bağlı olduğu diğer Avrupa Konseyi organlarının da yakın takibinde. Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Thomas Hammerberg, Türkiye’de ifade ve medya özgürlüğü konusunda bu yıl temmuz ayında yayımladığı bir raporda, “Tanınmış gazeteciler Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın tutuklanmasının yanı sıra, Ahmet Şık’ın henüz yayımlanmamış bir kitabının kopyalarına el konulması için düzenlenen baskınlar gibi son zamanlarda meydana gelen gelişmeler, dikkatlerin giderek Türkiye’de ifade özgürlüğü konusuna yoğunlaşmasına neden olmuştur” ifadelerini kullanmıştı.
© Deutsche Welle Türkçe
Haber: Kayhan Karaca
Editör: Ercan Coşkun