Ahmet Şık: Darbeciler birbirini sattı
19 Temmuz 2016Cemaat yapılanmalarıyla ilgili 'İmamın Ordusu', 'Paralel Yürüdük Biz Bu Yollarda', 'Pusu Devletin Sahipleri' kitaplarının yazarı gazeteci Ahmet Şık, 15 Temmuz darbe girişiminin perde arkasıyla ilgili değerlendirmelerini DW Türkçe ile paylaştı.
Gazeteci Şık, 15 Temmuz darbe girişiminin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan karşıtlığı paydasında birleşen, içinde Cemaat'in de bulunduğu bir ittifakın işi olduğu, ancak müttefiklerin birbirini satması sonucu darbenin fiyaskoyla sonuçlandığı görüşünde. Erdoğan'ın parti devleti modelini hayata geçirmesinin önünde engel kalmadığını belirten Ahmet Şık, emniyet ve yargıdaki tasfiyelerin ardından yaşanan kadrolara yerleşme savaşının şimdi ordu içinde yaşanacağına dikkat çekiyor.
DW Türkçe: 15 Temmuz darbe girişiminin ardından çok sayıda soru işareti oluştu. Kaynaksız haberler, spekülasyonlar var. Hükümet bunun arkasında Gülen hareketinin bulunduğundan emin görünüyor, siz bu görüşü paylaşıyor musunuz?
Ahmet Şık: Şu an ortaya çıkan ve -doğruluğu kuşkulu olduğunu altını çizerek söylüyorum- bilgilere, dokümanlara bakarsak, evet Gülen Cemaati bu işin içinde. Ama şöyle bir şerh düşüyorum: Tek başına değil. Ben bir darbe ittifakının, ordu içerisinde bir darbeciler ittifakının olduğunu ama o ittifakın bu darbe gecesinin öncesinde ve devamındaki süreç boyunca birbirlerini sattıklarını, bir ihanet etme durumu olduğunu düşündüğüm için, başta Gülen Cemaati olmak üzere ve onlara eşlik eden bir grubun yalnız bırakıldığını düşünüyorum. Ortada bir darbeciler ittifakı vardı ve evet Gülen Cemaati o ittifakın içerisindeki beyin takımından birisi idi.
DW Türkçe: Peki ittifak içinde başka ne tür güçler olduğunu düşünüyorsunuz?
Ahmet Şık: O bileşenlerin kim olduğunu bilmiyorum ama gözaltına alınanlarla ilgili medyaya düşen bilgilere ve isimlere bakarak bu yorumu yapıyorum. İçlerinde katı Gülen Cemaati karşıtı olarak bilinen, ulusalcı nitelikler taşıyan, ve daha önceki süreçte, Ergenekon-Balyoz sürecinde cemaatin mağduru olarak isimleri bilinen bazı insanlar da var. Eğer iddialar doğru ise bu darbe girişiminde bulunan bazı subaylardan bazı dokümanlar ele geçirilmiş. Görevlendirilme listeleri var, kimin nerede görev yaptığı ve yapacağına dair bilgilendirme notları var. Oradan yola çıkarak bu gözaltıların yaşandığını düşünüyorum. Bu da aslında bize bir ittifak olduğunun kanıtı gibi duruyor şu anda… Bana sorarsanız darbe girişimi başarısız olduğu için ve çok sayıda insanı kapsadığı için içlerindeki birçok insanın itirafçı olduğunu ve bazı ifadeler verdiğini düşünüyorum. Ondan yola çıkarak bu gözaltı dalgaları büyüyerek gidiyor. Ben 1962 ve 1963'teki, Talat Aydemir önderliğindeki darbe girişiminin şeklen tekrar ettiğini düşünüyorum. Yani darbe için yola çıkıldı ama ittifak dağıldı.
Buna dair başka bir emare var mı derseniz, bence evet var. Gazetelere yansıyan bilgiye göre cuma günü öğleden sonra zaten hareketlilik tespit edilmiş. Hükümet, iddia eğer doğru ise saat 15:00 sıralarında bundan haberdar olmuş. Zaten 17:00-18:00 gibi de Hulusi Akar ve bazı kuvvet komutanlarının derdest edildiğini, rehin alındığını okuyoruz. Yani bu, beş-altı saat öncesinden birşeylerin tespit edildiği manasına geliyor.
Ben tahmini birşey söylüyorum, bir komplo teorisi olabilir ama bu hükümetin bundan haberdar olduğundan, olayın başladığı ve devam ettiği sürece kadar darbe ittifakının bileşenlerinin bazı pazarlıklar yaptığını düşünüyorum ve bu pazarlıklar sonucunda o ittifakı dağıttıklarını ve bu darbe girişiminin başarısız olmasının en büyük nedeninin de bu olduğunu düşünüyorum.
DW Türkçe: Peki, Gülen Cemaati ile Kemalistler arasında bir ittifaktan bahsettiniz, en azından unsurları arasında…
Ahmet Şık: Evet… Bu çok mümkün çünkü ortak paydaları şu: Katı bir AKP karşıtlığı ve katı bir Erdoğan düşmanlığı üzerinde bir ortak paydaları var. Kemalistler demeyelim ama Gülenci olanlar ve olmayanlar diye bir ayırım yapmak daha doğru. Ama olmayanların hangi siyasal anlayışa mensup olup olmadığına dair bir isim vermek çok doğru olmaz.
DW Türkçe: Hükümetin araya girmesinin ardından pazarlıklar yapıldığını ve Gülenci olmayan cephenin Gülenci cepheyi sattığını söylüyorsunuz…
Ahmet Şık: Aynen, yani böyle birşeyin kuvvetle muhtemel olduğunu düşünüyorum.
DW Türkçe: Peki bu süreç nasıl gelişti sizce?
Ahmet Şık: Onu gerçekten bilemeyeceğim. Ama şeklen benim karşıma çıkan tablo bunu gösteriyor. Yani bir satış durumu olduğunu… Ve zaten o satış durumu olmasaydı şu an Türkiye’de fiili olarak darbenin gerçekleştiği bir günü yaşıyor olacaktık ama şu anki uygulamalara, var olan tabloya baktığımızda işin özeti resmen şu: Darbe engellendi ama cunta iktidarda! Yani şimdi böyle de bir süreç yaşıyoruz.
DW Türkçe: Siz 'Apoletli faşizm ile sivil faşizmin taht savaşının tek kazananı faşizm oldu' diye bir ifade kullanmıştınız…
Ahmet Şık: Elbette, elbette…
DW Türkçe: Bundan sonraki süreci nasıl görüyorsunuz? Şu an Erdoğan’ın elinin güçlendiği konusunda herkes hemfikir. Bu gücü nasıl kullanacak Erdoğan?
Ahmet Şık: 2 bin 500’ün üzerinde yargı mensubunun tasfiye edilmesi üzerinden ‘Vay efendim birdenbire nasıl tespit ettiler o isimleri?' deniyor. Şimdi o isimler zaten önceden tespit edilmişti. Aylardır AKP medyası bunları yazıyor, çiziyordu zaten. Bu bütün yaptığı fişleme faaliyetleri ile, yargının içerisinde AKP’li olan ya da AKP’ye biat etmiş kişilerin verdiği bilgiler doğrultusunda bir tasfiye listesi hazırlanmıştı zaten. Hükümet fırsatçılık yaparak bunu hemen devreye soktu. O yargı mensupları bu darbe girişimi yaşanmasaydı da zaten tasfiye edilecekti ama o zaman çok tartışma konusu olacaktı… O listede, o yargı mensuplarının içerisinde solcu, sosyal demokrat kimliği ile bilinen bazı insanlar da var…
Yani bu bize, darbenin engellenmiş olması demokrasinin iyileşeceği anlamına gelen bir sonuca yol açmadı açıkçası. Ve ben işlerin çok daha kötüye gideceğini düşünüyorum. Çünkü kafalarındaki model bu, girişim olsaydı da olmasaydı da Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde bir parti devleti modeli idi ve bu darbe girişimi bu fırsatı altın tepside sundu bu iktidara. Yani parti devleti modelinin hayata geçmemesi için hiçbir neden yok şu anda. Yani bir engel kalmadığını düşünüyorum. Buna karşı çıkan herkesin de çok kolay darbeci ilan edilip en hafifinden tutuklanacağı gibi bir süreç söz konusu. Yani böyle bir durumda demokrasiden söz etmemiz mümkün değil zaten. Karamsar olmamız için çok daha fazla nedenimiz var şu anda.
DW Türkçe: Ergenekon ve Balyoz süreçleri ile Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki Atatürkçü kadroların tasfiyesi yaşandı, yerine Erdoğan’ın o dönemki müttefiki Gülen kadroları getirildi. Şimdi Gülen kadrolarının tasfiyesi ile boşalan yerlere kimlerin gelmesini bekleyebiliriz?
Ahmet Şık: İşte esas soru bence bu. Son birkaç yıldır Gülen Cemaati ile çok ciddi bir meydan muharebesi yürüttü hükümet. Emniyet ve yargı başta olmak üzere birçok alan boşaldı. Özellikle emniyet ve polis teşkilatında. Ve orada şu an bir savaş sonrası ganimet paylaşımı gibi Gülen Cemaati’nden doğan boşluğa kimlerin oturacağının kavgası yürüyor. Çok sayıda tarikat, cemaat ya da milliyetçi tandanslı, ya da hükümete yakın tandanslı insanların arasında ciddi bir blok savaşları gibi çıkar çatışmaları olduğuna tanık oluyoruz. Şimdi aynı şey ordu içinde olacak.
Artık kim gelecek bilmiyorum, çünkü oraya kim hakim onu da bilmiyoruz. Ama şunu söylemem mümkün: Bu başarısız darbe girişiminin en kazançlılarından birinin yine bizatihi ordunun kendisi olduğunu düşünüyorum. Çünkü bize şunu kanıtladı: Ben gerçekten 15 Temmuz gecesi bu ülkenin direkten döndüğünü düşünüyorum. O darbenin başarılı olmaması için tek şey vardı, gerekçe. Bu da ittifakın dağılmasıydı, bu oldu. Eğer ki o ittifak dağılmasaydı, hiç kimsenin kuşkusu olmasın o darbe gerçekleşmiş olacaktı ve önünde Türkiye siyasal tarihinin en büyük gücü gibi duran AKP dahil hiç kimsenin duramayacağı bir darbe olacaktı o. Bu nedenle şunu söylemeye çalışıyorum, ordu içerisinde bütünlüklü yekpare bir darbe kalkışması olursa önünde kimse duramaz. Ordu bu mesajı hükümete vermiş oldu. Dolayısı ile devlet yönetmek anlamında, devlet politikası anlamında uyum içerisinde çalışmakta anlaşabilirler ise ordu yeniden hükümetin siyasi ortağı haline dönebilir.
DW Türkçe: Darbe tehlikesi atlatıldı diyebilir misiniz?
Ahmet Şık: Hayır, hayır!.. Kesinlikle hayır, bu her zaman mümkün. Ama bunu Türkiye siyasi tarihinden uzak tutan en önemli şey ordunun içerisindeki siyasal anlayışın yekpare olmaması. Bütünlüklü bir siyasal anlayış yok. Yani tek başına Erdoğan’la AKP düşmanlığı doğru bir siyasal bütünlük değil. Olmadığını zaten 15 Temmuz gecesi hepimiz gördük.
DW Türkçe: Peki son olarak, Gülen'in iadesi, Amerika Birleşik Devletleri ile önümüzdeki süreçte öne çıkan konu olacak gibi görünüyor. Gülen'in iadesi söz konusu olabilir mi?
Ahmet Şık: Bilmiyorum, o tabii uluslararası denklemdeki rollerle ilintili birşey. Yani hukukla yürüyen birşey olmayacak. Amerika’dan gelen açıklamalar, 'bize inandırıcı, kesin kanıtlar sunun' yönünde. O bile olsa ben Gülen’in iade edilmeyeceğini ama Amerika’dan deport edileceğini düşünüyorum. Başka bir ülkeye. Yani kendi başındaki belayı hem Türkiye hükümeti ile çok ters düşmeden, hem de Gülen Cemaati kadroları ile ters düşmeden… Çünkü şu aşamaya kadar Gülen Cemaati her zaman olası hükümet ittifaklarının ortağı olabilecek bir pozisyondaydı ama 15 Temmuz sonucu o olasılığın artık ortadan kalktığını düşünüyorum. Ama yine de bunu yapmayacağını, ancak deport etme yöntemine başvurabileceğini düşünüyorum.
© Deutsche Welle Türkçe
Söyleşi: Beklan Kulaksızoğlu