AB'nin Gümrük Birliği tehdidi ne kadar gerçekçi?
9 Ağustos 2017Türkiye ile Avrupa Birliği arasında gerilen ilişkiler, Gümrük Birliği modernizasyonu sürecinin geleceğine dair tartışmaları da beraberinde getirdi.
Almanya, Türk hükümetiyle yaşanan sorunlar ışığında Gümrük Birliği anlaşmasının güncellenmesinin yanlış bir sinyal olacağı teziyle AB nezdinde girişimde bulunurken, AB Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu üyesi Johannes Hahn da özellikle hukukun üstünlüğü konusunda Ankara ile yaşanan "görüş ayrılıklarının" Gümrük Birliği modernizasyonu için planlanan müzakereleri etkileyeceği sinyalini verdi.
Türkiye ile AB arasında 1995'in sonundan beri yürürlükte olan ve kapsamı sektörel bazda sınırlı tutulan Gümrük Birliği anlaşması, güncellenmesi ile mevcut anlaşmadan çok daha kapsamlı hale gelecek.
Genişletilen Gümrük Birliği kapsamında hizmet sektörü ve tarım kalemleri yeni anlaşmaya dahil edilecek ve devletler arasındaki ihtilafların nasıl çözüleceğine dair düzenlemeler eklenecek.
Gümrük Birliği bugüne kadar faydalı oldu mu?
Peki Gümrük Birliği modernizasyonunun rafa kaldırılması Türk ekonomisini nasıl etkiler? Bu konuda uzmanlar da kamuoyu da ikiye bölünmüş durumda. Bir kesim, Türkiye'nin Gümrük Birliği'nden kârlı çıkmadığı görüşünü savunurken, diğer kesim Avrupa ile bütünleşme sürecinin getirdiği fayda ve kazanımlara dikkat çekiyor.
Al Monitor internet gazetesi yazarlarından ekonomist Mustafa Sönmez'e göre, Gümrük Birliği "Türkiye'de yanlış atılmış bir adım". Sönmez, DW Türkçe'ye yaptığı değerlendirmede, anlaşmanın Türkiye'nin aleyhine işleyen ve hatta zaman zaman gelişimini engelleyen bir nitelik taşıdığı görüşünü paylaştı.
AB'nin ikili anlaşmalarının olduğu bazı Asya ülkelerinden ithal ettiği ara malların ya da hammaddenin Türkiye'ye gümrüksüz girebildiğine dikkat çeken Sönmez, bunun haksız rekabete sebep verdiği, dolayısıyla Gümrük Birliği'nin ülke ekonomisine genel olarak zarar verdiği düşüncesinde.
Ancak Türkiye'nin dış ticaret verileri AB ile giderek iç içe geçmiş bir tablo ortaya koyuyor. 1990'lı yılların ilk yarısında Türkiye'yi temsilen Gümrük Birliği müzakerelerine fiilen katılmış eski diplomat Sinan Ülgen bunun olumlu yanına dikkat çekerek, son 21 yılda Türkiye'nin elde ettiği faydanın sadece ticaret hacminde değil, aynı zamanda rekabet ortamının gelişmesi ve ihracat potansiyelinin artması şeklinde kendini gösterdiğini belirtiyor.
Ülgen'e göre anlaşmanın güncellenmesi, aksayan tarafları için iyileştirici bir rol oynayacak. Ayrıca, anlaşmanın getirdiği kamu politikaları ortamına da dikkat çeken Ülgen "(Gümrük Birliği) daha öngörülebilir bir takım politikalar oluşturdu… Ve bu öngörülebilirlik ve açık rekabet Türkiye'nin daha fazla dış yatırım çekebilmesine de olanak sağladı" diyor.
Ülgen: Ortada cezalandıracak bir taraf yok
Uzmanlar, Gümrük Birliği modernizasyonu planlarının durdurulmasının istenmeyen sonuçlar doğurabileceği görüşünde.
Sinan Ülgen, modernizasyon planlarının rafa kaldırılmasının verimli sonuçlar doğurmayacağına dikkat çekerek, "Zira yenilenmiş bir Gümrük Birliği, Türkiye'yi daha da şeffaflaşması ve hesap verilirliği tesis etmesi bakımından yeni hükümler altına sokacak. Dolayısıyla ortada cezalandıracak bir taraf bulunmuyor" görüşünü dile getiriyor.
Türk hükümetinin güncellenmiş Gümrük Birliği şartlarını kabul etmekte zorlanacağının altını çizen Ülgen, "Onun için bunun ilk aşamada hükümetin elini rahatlatacak bir gündem olarak görülmesi ve bunun üzerinden Türkiye'ye baskı yapılması bence çok yanlış" şeklinde konuştu.
Bunlara ek olarak kimi uzmanlar gerilen Türkiye-AB ilişkilerinde Gümrük Birliği'nin Avrupalı liderler tarafından bir koz olarak kullanılmasını, ellerinde Türkiye'yi, iç politikasını yeniden değerlendirmeye zorlayacak bir gücün kalmamasına yoruyor.
Nuray: Gümrük Birliği kurban ediliyor
DW'nin sorularını yanıtlayan İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) Brüksel Temsilcisi Haluk Nuray, AB'nin elinde Türkiye'ye karşı kullanabileceği bir kaldıraç kalmadığından dolayı Gümrük Birliği'nin modernizasyonu gibi her iki tarafın da yararına olacak ve olumlu bir alanı kurban ettiği görüşünde.
Ancak Nuray güncellenmiş bir anlaşmanın rafa kaldırılmasının Türkiye'nin canını acıtacağını düşünüyor. Gümrük Birliği'nin modernizasyonunun sadece mal alım satımından ibaret olmadığının altını çizen İKV Brüksel Temsilcisi, Türkiye'nin ekonomik faaliyetlerini günümüz şartlarına adapte etmek için büyük bir fırsat olduğunu kaydetti.
Nuray, "Gümrük Birliği modernizasyonu Türkiye'nin yeni yüzyılın ekonomisine düzgün bir şekilde geçiş yapmasını sağlayacak dış dinamik. Birçok alanı reforme etmekte geç kalıyoruz ve eğer anlaşma gerçekleşmezse Türkiye bundan da mahrum kalacak" diyerek, modernizasyonun gerçekleşmemesinin en olumsuz yönünün bu olacağını belirtti.
AB'nin kaybı olur mu?
Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne ihracatı toplam dış ticaret hacminin yüzde 50'si civarında. Aynı şekilde ithalatta da AB en büyük kalemi oluşturuyor. Ancak AB'nin bir blok olarak genel dış ticaret hacmi değerlendirildiğinde Türkiye'nin payı yüzde iki kadar.
Nuray, masadaki güncellemenin rafa kaldırılmasından Avrupalı şirketlerin de potansiyel bir kayba uğrayacaklarını söyledi. "Türkiye pazarını iki üç katına çıkarma imkanı varken, bunu yapamamak onlar açısından da potansiyel işin kaybolması anlamına geliyor" şeklinde konuştu.
Ancak uzmanlar, Avrupalı şirketlerin bu küçük pazar genişlemesi dışında herhangi bir kayıplarının olmayacağı görüşünde. Türkiye'nin AB ile ticareti ile AB'nin bir blok olarak Türkiye ile ticareti karşılaştırıldığında ortada asimetrik bir ilişki bulunuyor.
AB mali yardımları da gündemde
Öte yandan Almanya'nın AB nezdinde baskı yaptığı bir başka konu, Türkiye'nin üye adayı olarak AB'den aldığı Katılım Öncesi Yardım Aracı (IPA) kapsamındaki mali yardımların gözden geçirilmesi.
Türkiye- AB ilişkilerindeki gerginlik nedeniyle son birkaç yıldır zaten kısıntılar yapılan mali ödemelerin tamamen durdurulması ise ancak katılım müzakerelerinin resmen askıya alınmasıyla mümkün.
İKV Brüksel Temsilcisi Nuray bu senaryonun ancak AB Komisyonu'nun Türkiye ile müzakereleri tamamen durdurması durumunda gerçekleşeceğini belirterek, "Eğer gerçekleşirse zaten iş işten geçmiş olacaktır" diyor.
AB Komisyonu'nun konuyla ilgili şimdiye kadar sergilediği resmi tutum ise mali yardımlar konusunun tüm üye ülkelerin oybirliğiyle alınacak ortak bir karar olduğu şeklinde. Mali yardımların şu aşamada sadece demokrasi, hukukun üstünlüğü gibi alanlarda Türk sivil toplum kuruluşlarının yararına olacak şekilde sürdürülmesi görüşü hakim.
© Deutsche Welle Türkçe
Çağrı Özdemir