AB’de dizginler Avusturya’da
1 Temmuz 2018Sonu 8 rakamı ile biten yılların Avusturya tarihinde önemli bir yeri var. Avrupa’da “Halkların Baharı” olarak anılan 1848 yılı, 1918’de Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle Avusturya-Macar İmparatorluğu’nun tarihe gömülmesi veya 1938’de Nazi Almanyası’nın Avusturya’yı işgal (Anschluss) etmesi gibi. Avusturya şimdi de, 1 Temmuz 2018 tarihinden itibaren altı aylığına AB dönem başkanlığını yürütecek.
Sonbahar 2017’deki seçimlerden bu yana muhafazakar Avusturya Halk Partisi (ÖVP) ile aşırı sağcı ve AB karşıtı Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) koalisyonu tarafından yönetilen Avusturya hükümeti, Avrupa’nın geleceğinde söz sahibi olabilmek amacıyla kendisine iddialı bir dönem başkanlığı programı hazırladı.
“Koruyan Avrupa” başlığı altında hazırlanan program, Avusturya’nın son yıllarda AB’ye şüpheyle bakan muhafazakar ve aşırı sağcı seçmenini rahatlatmayı hedefliyor. “Güvenlik ve göç”, “dijital ekonomi” ve “Batı Balkanlar ve Güneydoğu Avrupa’nın AB’ye yakınlaştırılması” olmak üzere üç temel eksen üzerine kurulu. Avusturya öncelikli olarak AB müşterek iltica sisteminin güncellenmesini, Akdeniz’in doğu ve merkezinden gelen düzensiz göçün durdurulması için AB’nin dış sınır güvenliğinin kuvvetlendirilmesini ve bu amaçla kurulmuş olan AB Dış Sınırlarını Koruma Ajansı FRONTEX’e ek yetki ve olanak verilmesini istiyor. Avusturya hükümeti göç krizini tartışmak üzere 20 Eylül 2018 tarihinde Salzburg kentinde özel bir AB liderler zirvesi düzenleyecek. Bu zirve, göç krizi temelinde propaganda yaparak iktidara gelen koalisyon hükümeti tarafından Avusturya toplumuna mesaj olarak da gösteriliyor.
Balkan ülkelerine "ağabeylik"
Avusturya hükümetinin önceliklerinden biri de Balkanlar. Bu bölgeyi kendi nüfuz alanı olarak gören Avusturya, hazırladığı programda, Batı Balkanlar ve Güneydoğu Avrupa’yı ekonomi, güvenlik, ortak tarih ve kültürel miras açısından “Avrupa’nın parçası” olarak algıladığını not ediyor. Bu bölgenin gelecekte AB içinde olmasının “Avusturya ve Avrupa’nın çıkarına” olduğunu söylüyor. Dönem başkanlığı süresince Batı Balkanlar ve Güneydoğu Avrupa olarak adlandırılan coğrafyada olan altı ülkenin (Sırbistan, Karadağ, Makedonya, Bosna, Arnavutluk, Kosova) AB ile bütünleşme sürecine ivme kazandıracağını belirtiyor. Bu sürecin Balkan ülkelerinin kaydedeceği ilerlemeye bağlı olduğunu da not ederek.
Avusturya’nın programında “radikalleşme ve terörle mücadele” başlığı altında “Siyasal İslam’a karşı strateji geliştirmek ve Avrupa İslamı oluşturmak için ciddi tartışma başlatmak” önerileri de yer alıyor. Bu konuda Kasım 2018’de Viyana’da bakanlar düzeyinde bir konferans düzenleneceği bildiriliyor.
Avusturya AB’nin ekonomik ve siyasi yaptırım uyguladığı Rusya ile ilişki ve diyaloğu geliştirmek istiyor. Programında Rusya için “Avrupa ve dünyanın güvenlik ve istikrarında anahtar rol oynuyor” ifadelerini kullanıyor. ABD ise “stratejik ortak” olarak tanımlanıyor.
Türkiye'yi istemiyor
Ankara ile ilişkiler ise Avusturya’nın programında bilinçlice görmezden gelinmiş. Bu aslında sürpriz sayılmaz. Avusturya hükümeti son aylarda bu yönde çok açık mesajlar veriyordu. Başbakan Sebastian Kurz, Mart 2018’de Varna’da AB kurumları ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasında yapılan toplantı öncesinde “Temel demokratik değerler ve insan hakkı ihlalleri göz önüne alınırsa, Türkiye ile AB arasındaki üyelik müzakereleri, Kopenhag kriterleri artık uygulanmadığı için sonlandırılmalı” şeklinde bir açıklamada bulundu.
Avusturya AB Bakanı Gernot Bluemel ise Nisan 2018’de “Türkiye’nin AB üyelik müzakereleri durdurulmalı. Türkiye’nin AB’nin üyesi olması gerektiğine inanmıyoruz” demişti. Son olarak, Avusturya Dışişleri Bakanı Karin Kneissl, geçen hafta Lüksemburg’da yapılan AB Genel İşler Konseyi toplantısı sonrası basına yaptığı açıklamada, “Viyana Türkiye’yi AB’ye üye olabilecek bir aday olarak görmüyor” ifadelerini kullanmıştı. Bir diğer deyişle, aşırı sağın iktidar ortağı olduğu Avusturya, Türkiye ile AB arasındaki ilişkiye temel oluşturan hukuksal çerçeveye dahi siyasi söylemlerle karşı çıkıyor.
"Dönem başkanlığını yok sayıyoruz"
Avusturya’nın tarihi olarak Türkiye’nin olası AB üyeliğine karşı tutumu ve Viyana’da şu anda iktidarda olan hükümetin milliyetçi ideolojisini bilen Ankara için tüm bu ifadeler şaşırtıcı gelmedi. Nitekim Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da “Avusturya dönem başkanlığında olumlu adımlar atılacağını düşünmüyoruz, yeni müzakere fasılları açılmasını da beklemiyoruz” dedi.
Türkiye’nin belki de son AB Bakanı olarak tarihe geçecek Ömer Çelik ise Avusturya’ya çok daha ağır ifadelerle yüklendi. Radikal oldukları gerekçesiyle ülkedeki bazı camileri kapatıp, imamları sınır dışı etme kararı alan Avusturya hükümeti için “İslam düşmanlığının temsilcisi haline gelmiştir” ifadelerini kullandı. Türkiye karşıtı tutumundan ötürü “Avusturya’nın AB dönem başkanlığını yok saydıklarını” söyledi.
AB dönem başkanı ülke tek başına AB adına kararlar almıyor. Fakat Viyana-Ankara hattındaki gergin ilişkiler ve gerek Türkiye gerekse Avrupa’daki politik konjonktür nedeniyle gelecek altı ay Türkiye-AB ilişkilerinde olumlu bir gelişme kaydedilmesi beklenmiyor. Avusturya yıl sonunda dönem başkanlığını Romanya’ya devredecek. Ancak Mayıs 2019’da yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimleri nedeniyle de AB hükümetlerinin Türkiye’nin üyelik süreci konusunda cesur kararlar verebileceklerine Avrupa kulislerinde kimse inanmıyor. Sonuç olarak ilişkiler hukuken olmasa da fiilen müşterek çıkar alanlarında işbirliğine dayalı özel bir ortaklık zeminine doğru yöneliyor.
Kayhan Karaca / Strasbourg
© Deutsche Welle Türkçe