ABD-Türkiye ilişkilerinde derin kriz endişesi
1 Kasım 2019ABD-Türkiye ilişkileri yakın tarihin en kötü dönemini yaşıyor. NATO müttefiki iki ülke arasındaki büyük restleşmeler, ilişkilerin önümüzdeki haftalarda çok daha derin krizlere gebe olduğunu gösteriyor.
Türkiye'nin Cumhuriyet Bayramını kutladığı 29 Ekim’de, ABD Temsilciler Meclisi’nde hem 1915 Ermeni tehcirini soykırım olarak tanımlayan karar alınması, hem de ağır yaptırımlar öngören yasa tasarının büyük çoğunlukla kabul edilmesi, bunun en önemli göstergesi olarak görülüyor.
ABD'nin etkili düşünce kuruluşlarından Alman Marshall Fonu’nun (GMF) Başkan Yardımcısı Ian Lesser, DW Türkçe'ye yaptığı değerlendirmede, Washington’da Türkiye'ye bakışın çok ciddi olarak değiştiğini, ABD Temsilciler Meclisi’nde alınan kararların gelecekte yaşanabileceklere ilişkin çok önemli mesajlar içerdiğini vurguladı.
"Müttefik algısı değişti"
Geçmişte ABD’de yönetimin, Kongre'deki önemli isimlerin, Türkiye'ye atfedilen stratejik önem nedeniyle devreye girerek soykırım tasarılarının önünü kestiklerini, ancak son gelişmelerin aktörlerin tutumunda değişiklik olduğunu gösterdiğini belirten Lesser, “Bu hem ABD yönetiminde hem de kongrede Türkiye'ye ilişkin stratejik algının artık eskisi gibi olmadığının göstergesi. Bunlar, bir müttefik olarak Türkiye'ye ilişkin algının ne denli kötüleştiğini kanıtlar nitelikte” şeklinde konuştu.
Temsilciler Meclisi’nde kabul edilen ve Türkiye'ye ağır yaptırımlar öngören yasa tasarısının Senato’da görüşüleceğini, burada daha sınırlı ve belki de sembolik yaptırımların kabul edilebileceği bilgisini veren Lesser, böyle bir gelişmenin bile ABD ile Türkiye arasındaki ilişkileri çok zor bir döneme sokacağını vurguladı.
Erdoğan’a derin güvensizlik
Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyinde başlattığı askeri operasyon, son haftalarda Ankara ile Washington arasında gerilimi tırmandırmış olsa da, ABD’de Türkiye'ye bakışının olumsuz yönde değişmesinde, Ankara ile Moskova arasındaki yakınlaşmanın daha belirleyici olduğu belirtiliyor. ABD’de önemli bazı aktörlerin bugüne kadar Türkiye'ye yönelik olumsuz kararları engelledikleri, bunu yaparken de “iç siyasi gelişmeler endişe verici ama Türkiye Rusya'ya karşı koymada stratejik önemde” argümanıyla hareket ettiklerini belirten uzmanlar, son dönemdeki gelişmelerin bu argümanı geçersiz kıldığını dile getiriyorlar.
“Evet asıl en ciddi siyasi konu Erdoğan’ın Rusya ile ilişkileri” diyen Lesser, “S-400’leri almasıyla Türkiye'ye müttefik olarak güven azaldı, bu Rusya’nın endişe verici bölgesel hamleleriyle birleşince ortaya Washington açısından patlamaya hazır bir denklem ortaya çıktı” şeklinde konuştu. Lesser, Türkiye'nin Rusya ile Suriye'deki taktiksel ittifakının , aslında Ankara için kötü sonuçlanabileceğini uyarısında bulunarak, şu değerlendirmeyi aktardı:
“Kürt güçlerin, Suriye rejimi ile yakınlaşması, Suriye ve Türkiye'yi gelecekte doğrudan karşı karşıya getirebilir. PKK 90’lı yılların sonunda olduğu gibi Suriye’de yeniden yapılanabilir. Bu durumlarda Rusya hangi tarafı tutar? Şüphe yok ki Suriye'den yana tavır alır. Özetle Ankara, Batılı müttefikleri ile arasının bozulmasına yol açan Rusya ile bu ittifakı yanlış yapılmış hesaba dayanıyor olabilir.”
“Türkiye müttefik mi, hasım mı?”
Ankara-Washington arasındaki gerginlikler Obama döneminden bu yana sürse de, ABD'de "Türkiye müttefik mi hasım mı?” sorusu artık kapalı kapılar arkasında değil, kamuoyanda açıkça tartışılan bir konu haline geldi. Her iki ülke diplomatları ve güvenlik uzmanları, son yıllarda iki ülke arasında stratejik çıkarların farklılaştığını, tehdit algılamalarının değiştiğini artık Washington ile Ankara arasında güvene dayalı bir ilişkiyi sürdürmenin dahi güçleştiğini ifade ediyorlar.
ABD’nin Türkiye ile ilişkilerinde yaptırımları devreye sokmasının önemli bir dönüm noktası olduğunu vurgulayan uzmanlar, bunun bugüne kadar ancak Rusya ve İran gibi hasım olarak algılanan ülkelere karşı kullandığına dikkat çekiyorlar.
"Artık ortak hedef, ortak düşman yok”
İngiliz düşünce kuruluşu Henry Jackson Society uzmanlarından Simon Waldman’a göre iki NATO müttefiki ABD ve Türkiye'nin geçmişte ilişkilerine stratejik nitelik kazandırmış olan ortak çıkar ve tehdit algıları anlamını yitirdi. Türkiye'nin en önemli tehditler olarak gördüğü PKK ve Gülen yapılanmasının, ABD’liler tarafından bir güvenlik sorunu oluşturmadığına dikkat çeken Waldman, Ankara ile Washington arasında özellikle de Rusya'ya ilişkin derin görüş ayrılığı olduğunu vurguladı.
Türkiye'nin Rusya'yı, bölgede etkisini arttırmasına olanak sağlayan bir güç olarak gördüğünü, ABD'nin ise Moskova'nın hem Ortadoğu hem de Avrupa’daki bölgesel dengeyi tehdit ettiği görüşünde olduğunu anlatan Waldman, şunları kaydetti: “ABD açısından artık öncelikli güvenlik kaygılarını yükselen Çin, daha iddialı ve zorlu bir Rusya, İslamcı terör ve siber güvenlik konuları oluşturuyor. Soğuk Savaş döneminden farklı olarak artık Türkiye'nin bu alanlarda sunabileceği katkı çok sınırlı. Gerçek şu ki ABD ile Türkiye arasında güçlü stratejik ilişkiler için var olması gereken ortak bir düşman ya da ortak bir hedef yok. Dahası, güçlü ekonomik ve kültürel bağlar da olmayınca, diplomatik ilişkileri ayakta tutmak daha da zorlaşıyor.”
Erdoğan’ın Washington ziyareti belirsiz
Ankara-Washington arasında soğuk rüzgarlar esmeye devam ederken, artık dikkatler Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 13 Kasım’ta ABD Başkanı Trump ile yapması planlanan ancak henüz kesinleşmeyen görüşmeye çevrildi.
Erdoğan geçen hafta yaptığı açıklamada, “13’ünde tabii ki bu davete icabet edeceğiz. Bir heyet olarak giderek oradaki görüşmelerimizi yapacağız” demişti. Ancak önceki gün "henüz karar vermedim, soru işaretlerim var” diyen Erdoğan, son gelişmeler ışığında bu kararını gözden geçirmekte olduğunu duyurdu.
Erdoğan, soru işaretlerinin ne olduğuna ve bunların giderilmesi için Ankara-Washington hattında ne tür görüşmeler yürütüldüğüne açıklık getirmedi. Ancak Türkiye'nin Temsilciler Meclisi'nde bu hafta kabul edilen yaptırım tasarısının Senato’daki onay süreci hakkında Trump yönetimi ile yoğun bir görüşme trafiği yürüttüğü belirtiliyor. Ayrıca ABD Yönetimi'nin Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Kobani ile olan temasları, Türkiye ile SDG arasında müzakere girişimleri Ankara’da büyük rahatsızlık yaratıyor.
Mazlum Kobani endişesi
ABD Başkanı Trump, Erdoğan’ı Suriye harekatından vazgeçirmeye çalıştığı ve üslubu nedeniyle Türkiye'de büyük tepki çeken mektubunda "General Mazlum seninle müzakere etmeye hazır ve geçmişte asla vermeyecekleri tavizleri vermeye istekli” ifadelerine yer vermiş ve bu mektubunun ekinde de Kobani tarafından kaleme alınan mektubu göndermişti.
Trump, ayrıca “harika bir adam” diye söz ettiği Kobani’ye Twitter’daki, “Yakında sizinle görüşmeyi sabırsızlıkla bekliyorum” paylaşımı ile mesaj vermişti.
Geçen hafta bir grup ABD'li senatör, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’dan, Kobani’nin Washington’a ziyareti için gerekli vize işlemlerinin hızlandırılması ve gerekli muafiyetlerin sağlanmasını talep etti.
Trump’ın bu ay Erdoğan ile görüşmesi öncesi veya sonrasında, Washington’da Kobani ile görüşmesi ihtimalı, iki taraf arasında arabuluculuk yapıldığı görüntüsünü verecek bir emrivakide bulunması, Türk tarafında endişelere yol açıyor. Ankara, ABD’nin terör örgütleri listesinde olan PKK'nın geçmişte üst düzey liderlerinden olan, Türkiye'nin halen kırmızı bültenle aradığı Mazlum Kobani ile ABD Başkanı Trump’ın görüşmesinin kabul edilemez olduğunu vurguluyor. Diplomasi kulislerinde konuşulanlara göre Türk tarafı, Erdoğan’ın ABD ziyareti sırasında bir emrivaki ya da sürprizle karşılaşılaşmamak için Washington'dan güvence bekliyor.
Değer Akal
©Deutsche Welle Türkçe