Tam yazmaya başlıyordum, WhatsApp aile grubuna bir mesaj düştü. Mesajdaki paylaşımda, zengin garnitürlü bir tabak dolusu kısır vardı, altında da "2 doz Biontec'e rağmen halen kendi kısırımı kendim yapıyorum. Aşı kısır yapmıyor kesin bilgi" yazıyordu. Ne yalan söyleyeyim, @sezerbelli isimli Twitter kullanıcısının bu esprisi başka koşullarda soğuk gelebilecekken, aşı karşıtlarının iddialarına aynı seviyeden cevap verdiği için bayağı güldürdü beni. Fotoğraftaki kısırı incelemeden de geçemedim tabii.
Şaka bir yana, BioNTech ya da Moderna gibi mRNA aşılarından, infertiliteye neden olacakları korkusuyla uzak duran epey kişiye rastladım. Hepsi de sağdan soldan duydukları ve WhatsApp gruplarında gördükleri muhtelif mesaj ve videolardan etkilenmişlerdi. Ortalıkta dolaşan bu mesaj ve videolardan bazıları en az bir yıl önce ortaya çıkmış olsa da, hâlâ dolaşımdaydı. Kitleleri ürkütücü ve paniğe sevk eden bir dille uyaranlar arasında, beyaz gömlekli, Hipokrat yeminli adam ve kadınlar da vardı. Zamanında bilimsel araştırmaları ödüle layık görülen, üniversitelerde ders veren ya da bilfiil doktorluk yapan bu kişiler, yeni üretilen aşılarla ilgili herhangi bir klinik araştırma yapmadan, yapılanların da sonuçlarına bakmadan ya da bakmalarına rağmen anlamadan felaket tellallığı yapmaya devam ediyorlar. Bu komplo teorisyenleri, özellikle de sosyal medyada belli bir popülerlik yakaladıklarında, öldürücü bir özgüvenle milyonlarca insanın hayatıyla oynuyorlar.
mRNA aşılar spermleri azaltmadı, artırdı
Öncelikle şu infertilite - kısırlık meselesine bir açıklık getirelim. Amerika Birleşik Devletleri'nin Journal of American Medical Association dergisinde yayınlanan bir araştırmanın sonuçları, mRNA aşılarının erkeklerde sperm sayısını azaltmak bir yana, artırabileceğini ortaya koydu. Miami Üniversitesi Üroloji Bölümü'nden doktorların yaptığı araştırmaya katılan 45 sağlıklı erkekten 8'inde, aşıdan önce alınan numunelerde oligospermi, yani az sperm üretimi tespit edildi. İkinci doz aşıdan 75 gün sonra alınan örneklerde, bu erkeklerden birinin sperm sayısı aynı kalırken, diğer 7 erkekte yaklaşık iki buçuk kat arttı. Bu erkeklerin mililitrede 8,5 milyon olan sperm sayısı, ortalama 22 milyona, yani normal seviyeye yükselmişti. Bu küçük çaplı araştırmada, sadece sperm sayılarına değil, sperm motilitesine de (sperm hareketliliği) bakıldı. Sonuç bölümünde de, mRNA aşılarının sperm parametreleri üzerinde kayda değer bir etkisinin olmadığı görüşü belirtildi. Aynı şekilde, erkeklerde bizde iktidarsızlık olarak bilinen, aşıya bağlı erektil disfonksiyon da kaydedilmedi.
Bu aşıların kadınlarda da herhangi bir doğurganlık sorunu yarattığı tespit edilmedi. ABD'nin Salgın Denetleme ve Önleme Merkezi (Center for Disease Control and Prevention), aşı sonrası sağlık takibi yapan bir uygulama ve sağlık kuruluşlarından aldığı bilgiler doğrultusunda, mRNA aşısı olan kadınların normal şekilde hamile kalabildiklerini açıkladı.
Nedense aşı karşıtları, bu sevindirici haberleri görmezden gelmekteler. Covid-19'un doğurganlığı ve cinsel fonksiyonları etkilediği tespit edilmesine rağmen, kafayı aşıya takmışlar, o hattan devam ediyorlar. Aslında o enerjiyi, yapılması halinde Marmara'nın oksijenini tüketip her yeri çürük yumurta kokusuna boğacak Kanal İstanbul'a saklasalar daha isabetli olacak. O çürük yumurta kokusuna neden olan sülfür dioksitin erkeklerde kısırlığa neden olduğu bilimsel olarak kanıtlanmış çünkü. Bu konuya başka bir zaman geliriz, yine aşıya dönelim.
Bir deli kuyuya taş atmış
Aşıyla ilgili üç ay önce dolaşıma giren bir WhatsApp paylaşımı da, bugün 89 yaşında olan Nobel ödüllü Fransız virolog Luc Montagnier'nin, "Covid'e karşı aşı olanların hayatta kalma şansı yok" dediği iddia ediliyordu. "Breaking News", yani "Son Dakika" haberiymiş gibi paylaşılan metnin başlığı da, içinde öyle bir ifade yer almamasına rağmen, "Aşı olan herkes iki yıl içinde ölecek" şeklindeydi. Zamanında AIDS'e neden olan HIV'i bulan virolog Montagnier, bu metne göre, aşıların antikora bağlı hastalık geliştirebileceğini öne sürüyordu. İş yine gazetecilere düştü. Reuters Haber Ajansı'nın da teyit servisi, Newswise ve teyit.org gibi siteler işin peşine düştü. Aşıların klinik denemelerine ve sonuçlarına bakıldı. Tüm teyitçilerin fikir birliğine vardığı sonuç, bu iddianın gerçeği yansıtmadığı yönündeydi.
Ne yapmalı?
Türkiye'de de hem komplo teorileri hem de tevatürden ibaret bu tür iddialar hızını kesmedi. Özellikle sosyal medyada bilimsel yetkinliği meçhul, kıymeti kendinden menkul bazı tipler bilimsel araştırmaların sonuçlarını anlamadan ya da kötü niyetle, kendi kafalarına göre yorumlayabiliyor. İsrail'in yayınladığı ve aşı etkinliğini gösteren bazı verileri bağlamından koparıp, 'aşıların etkisizliği ispatlandı' diye sunan bile var.
Peki, ne yapmalı? Birleşmiş Milletler'in aşı karşıtları ve komplo teorisyenlerinin halk sağlığını tehdit eden bu tür girişimlerine karşı geliştirdiği bir yöntem var. Adı "Pause", "Önünüze gelen her şeye inanmadan önce bir durun" anlamında. Aileden, arkadaş grubundan, oradan buradan bu tür paylaşımlara maruz kalanlara okuduklarına inanıp paylaşmadan önce 5 sorunun cevabını aramaları öneriliyor:
1 - Bu haberi kim yaptı?
2 - Tarihi nedir?
3 - Kaynak nedir?
4 - Nereden geldi?
5 - Bunu neden paylaşıyorsunuz?
Aşı karşıtı kanaat önderleri insanların hayatıyla oynuyor. Onların paylaşımlarına ve türlü tevatüre güvenerek aşı olmayı reddedenler de kendileri ve yakın çevreleri için hayati bir risk alıyorlar. Hele Delta varyantı Türkiye'de de hızla yayılırken. Sağlık Bakanlığı'nın açıkladığı rakamlara göre, aktif vakaların yüzde 81'i, hastaneye yatanların da yaklaşık yüzde 90'ı aşısı tam olmayan hastalar. Ölenlerin de yüzde 90'ının eksik aşılı ve aşısız olması da ne yapılması gerektiği konusunda net bir fikir vermiyor mu?
Banu Güven
© Deutsche Welle Türkçe