'90'lara dönüş' endişesi
29 Temmuz 2015Türkiye siyaseti, son yılların en sıcak yazını geçiriyor. Son 10 gün içinde Suruç katliamı ile başlayan, PKK’nin polis cinayetleri ile devam eden ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin çözüm sürecinin başından bu yana ilk kez Kandil’i bombalamasıyla doruğa ulaşan çatışma ortamı, hükümet kurma çalışmalarını ağır aksak yürütmeye çalışan ülkede ‘infial’ yarattı. Yaşanan gelişmeler, kanlı çatışma ve antidemokratik uygulamalarla tarihe geçen 90’lı yılları anımsatıyor.
‘Dokunulmazlık’ tartışması
7 Haziran seçimleri sonrasında siyasette giderek yükselen tansiyon, askeri operasyonlar ve PKK eylemleri ile birlikte güvenlik ve demokrasi krizine dönüştü. MHP lideri Devlet Bahçeli’nin "HDP kapatılmalı" sözlerinin ardından dün Çin’e hareketinden önce konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan da HDP yöneticilerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması ve cezalandırılmaları gerektiğini açıkladı.
Erdoğan, Mart 2013’ten beri yürütülen çözüm sürecine ilişkin olarak ise "Bu ülkede milli birliğimize kast edenlerle bir çözüm sürecini devam ettirmek, öyle zannediyorum ki mümkün değil" diyerek, kendi liderliğinde başlatılan çözüm sürecini bir anlamda sonlandırmış oldu.
Beşir Atalay: Süreç bitti denemez
Son gelişmeleri DW Türkçe Servisi’ne yorumlayan İstanbul Kültür Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mensur Akgün, Erdoğan’ın sürecin sürdürülemeyeceğine dair açıklamalarına karşın hükümet cephesinin tavrına dikkat çekiyor.
Erdoğan’ın sözlerinin hemen ardından AKP Sözcüsü Beşir Atalay’ın “Çözüm süreci bitti denemez. Terör unsurları ülkeyi terk eder, silah bırakırlarsa çözüm süreci yürür” dediğini anımsatan Akgün, “Şu an operasyonların başlamasının nedeni, PKK’nın 11 Temmuz’da yaptığı ‘ateşkes bitti’ açıklamasıdır. Operasyonların durması için 2013 protokolüne geri dönülmesi ve silahlı güçlerin ülkeyi terketmesi yeterli olacaktır” diyor.
“HDP’ye büyük iş düşüyor”
Gelişmelerin 90’lı yılların karanlık günleri ile benzerlik gösterse de pek çok açıdan farklılık taşıdığını dile getiren Akgün, “Çözüm süreci konusunda hükümet ve başbakanın tavrının dikkate alınması gerekiyor. Açıkça HDP’ye gidin Kandil’le konuşun, şiddet ile mesafenizi net ortaya koyun dendi. Burada HDP’ye büyük iş düşüyor. Bu meseleyi askeri yöntemlerle çözmek mümkün değil. PKK ülkeden çekilirse, operasyonlar otomatikman bitecek” değerlendirmesinde bulunuyor.
Akgün’e göre, HDP’nin 80 milletvekiline rağmen PKK’nin şiddet eylemlerine başvurmasının hiçbir gerekçesi yok ve HDP’nin de bu eylemlere karşı tavrını net ortaya koyması gerekiyor.
“HDP, Meclis çatısı altında faydalı olur”
Hükümetin çözüm sürecinin halka anlatılması için oluşturduğu Akil İnsanlar Heyeti üyelerinden Prof. Dr. Doğu Ergil ise HDP’nin PKK ile arasına mesafe koymasının hiç de kolay olmadığı görüşünde. HDP'nin ve temsil ettiği Kürt legal siyasetinin PKK’nin silahlı mücadelesi sonucunda ortaya çıktığının altını çizen Ergil, “Yani HDP, PKK’yi doğurmadı. PKK, HDP’yi doğurdu. Yine de HDP ve lideri Demirtaş bugün şiddet eylemlerini kınıyor, bu mesafeyi koymaya çalışıyor. Eğer Meclis çatısı altında fırsat verilirse, siyaset dışı yöntemlerin uygulanmasına karşı daha faydalı olacaktır” diye konuşuyor.
HDP’nin siyasi bir grup olarak başta Kürt hareketinin temsilcisi iken 7 Haziran seçimlerinde AKP’yi tek başına iktidar yaptırmama işlevini de üstlendiğini belirten Doğu Ergil, “HDP şu anda Türkiye siyasetinde büyük rol oynuyor. Siyaset ve güvenlik bürokrasisinde sürekli bir ‘deja vu’ hali var. Onyıllarca çözüm üretmemiş askeri uygulamalar fayda getirmiyor” değerlendirmesinde bulunuyor.
“Hükümet akil insanları kullanmak istemedi”
Akil İnsanlar Heyeti’nin bir üyesi olarak gelişmeleri kaygı ile izlediğini dile getiren Prof. Ergil, “Akil insanlar neden ortamı yumuşatmıyor?” eleştirilerine ise şu karşılığı veriyor: “Biz hükümetin çağrısı ile biraraya geldik. Ancak hükümet misyonumuzu hep sınırlı tuttu. Derleyip sunduğumuz bilgileri bile ne yaptılar bilmiyoruz. Bizim aktif olmamız hiçbir zaman istenmedi. Hükümet ne yapacağını bizden gizledi. Güvenlik politikalarına kaydı. Oysa bizim de vurguladığımız anayasal reformlar yapılsaydı, herşey çözülecekti.”
Peki kanlı ve gerilimli bir dönemden geçen Türkiye’yi önümüzdeki günlerde neler bekliyor? Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) Uzmanı Dr. Nihat Ali Özcan, bu soruya, “Herşey bölgesel dinamiklere bağlı” yanıtını veriyor.
“Halklar arası çatışma riski var”
Çözüm sürecinin başladığı günkü Ortadoğu yapısı ile bugünün yapısı arasında büyük farklar olduğuna dikkat çeken Özcan, “Irak ve Suriye’de olanlar, IŞİD’in varlığı, PKK-PYD’nin askeri başarıları gibi etkenler çok önemli. Bunun yanında seçim sonuçlarının AKP’yi güçsüzleştirmesi, HDP’nin ve PKK’nin güçlenmesi gibi gelişmeler sürecin bu noktalara evrilmesinde etkili oldu” diyor. Hükümetin çözüm süreci nedeniyle bölgedeki otoritesini zayıflattığını, PKK’nın de bu boşluklardan yararlanarak etki alanını genişlettiğini ifade eden Özcan, “Şimdi bu operasyonlar ve çatışma süreci iyi yönetilmezse, 90’ları da aşan bir biçimde halklararası bir çatışmasının önü açılabilir. Böyle bir tehlike var” uyarısında bulunuyor.
HDP’nin siyasi varlık nedeninin “PKK’nin legal alandaki cephe rolü” olduğunu öne süren Özcan, seçimlerde İslami Kürt kesimleri, liberaller ve Türk solundan aldığı destekle HDP’nin adeta “GDO’lu” bir parti haline geldiğine vurgu yapıyor. HDP’nin hem bu kesimleri küstürmeyecek hem de PKK stratejisinin dışına çıkmayacak bir çizgi tutturmaya çalıştığını belirten Özcan, “Bu da çok mütereddit bir dil yaratıyor. Bu açıdan Demirtaş’ın tavrını anlamak gerekiyor. Bir erken seçim kararı alınması halinde PKK’nin HDP lehine dilini yumuşatacağını, bir adım geri çekileceğini düşünüyorum” diyor.
© Deutsche Welle Türkçe
Aram Ekin Duran / İstanbul