1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

2019: AB'yi bekleyen zor yıl

31 Aralık 2018

2019'da AP ve AB Komisyonu'nda yeni yüzler göreve gelecek. İsimler değişse de popülizm, ticaret savaşları, göç ve bütçe gibi konularda pürüzler ise sürüyor. Yeni yıl 2018'i aratacak mı? DW'den Bernd Riegert'in analizi.

https://p.dw.com/p/3AjVQ
Fotoğraf: picture-alliance/dpa/D. Kalker

Ağır aksak ilerleyen Brexit müzakereleri, ABD ile ticaret kavgası, giderek yayılan sağ popülist akımlar ve Polonya, Macaristan ve Romanya ile hukuk devleti alanındaki sorunlarla ilgili tartışmalar da sayılacak olursa 2018 AB için bir dizi krizle geçen bir yıl oldu. Peki, 2019 daha da kötü olabilir mi? Evet, ama gelişmeler bu yönde ilerlemek zorunda da değil.

2019'un Mayıs ayında, dünyada üyelerinin demokratik seçimlerle belirlendiği tek uluslarüstü parlamento olan Avrupa Parlamentosu'nun (AP) seçimleri yapılacak. Sonbaharda ise AB Komisyonu ve Avrupa Merkez Bankası gibi kurumlardaki üst düzey bürokratlar belirlenecek. Her ne kadar krizler kendiliğinden geride kalmasa da, bütün bunlar yeni bir başlangıç, yeni bir tutum için fırsat yaratabilir.

Seçim araştırmacılarına inanılacak olursa, Avrupa Parlamentosu'ndaki sağ popülist ve sağ radikal milletvekillerinin oranı seçimlerden sonra ikiye katlanarak yüzde 10'dan yüzde 20'lere çıkacak. AB karşıtları büyük olasılıkla parlamentodaki en güçlü grup olamayacak ancak etkileri artacak ve bu sayede entegrasyon ve reformların hızını kesebilecekler.

Seçim sonucu AB halkındaki artan memnuniyetsizliğin de bir tezahürü olacak. Her ne kadar AB üyeliğinin hiçbir getirisi olmadığı yönündeki hissiyat somut olgulara dayanmasa da Fransa'da Le Pen, İtalya'da Salvini ve Almanya'da Gauland gibi sağ popülist siyasetçiler bu hissiyat üzerinden söylem geliştirmeye devam ediyor. Avrupa, göçmenlerin akınına uğradı ve sosyal açıdan küreselleşmenin kurbanı mı oldu? Bu karanlık ve yanlış tabloya karşı AB yanlılarının ve rasyonel politikacıların bir şey yapması gerekiyor. "İlk önce benim ülkem" odaklı milliyetçi eğilime refah ve barış için "Avrupa daha önemli" sloganıyla karşılık verilmesi gerekiyor.

İngiltere Başbakanı Theresa May, ülkesinin AB üyeliğini sonlandıracak anlaşmanın parlamento tarafından onaylanması konusunda zor günler geçiriyor
İngiltere Başbakanı Theresa May, ülkesinin AB üyeliğini sonlandıracak anlaşmanın parlamento tarafından onaylanması konusunda zor günler geçiriyor Fotoğraf: Reuters/D. Martinez

AB küçülecek

Britanya'nın ayrılmasıyla Avrupa Birliği tarihinde ilk kez küçülecek. Dış politika ve güvenlik politikası açısından bu büyük bir kayıp olacak. Askeri açıdan güçlü Büyük Britanya'sız AB'nin de dünya genelindeki gücü azalacak. Ekonomik açıdan Avrupalılar İngilizler olmadan da yaşayabilir. Britanya'nın ekonomik zararı ise çok daha büyük olacaktır. Brexit'in olumsuz sonuçları olacağını artık hükümet de kabul ediyor. Avam Kamarası'ndaki blokaj nedeniyle Brexit'in ertelenmesi hatta, arzu edildiği gibi, iptal edilmesi bile gündeme gelebilir.

Bir zorluk olarak İtalya'nın popülistleri

AB bütçesine net katkısı yüksek ülkelerden biri olan Britanya'nın birlikten ayrılmasıyla İtalya gibi bütçeye net katkı sağlayan diğer ülkelerin ağırlığı artacak. Esasında İtalya'nın ortak AB bütçesine katkısını artırması gerekiyor fakat ülkenin sağ-popülist hükümeti büyük bir güvensizlik faktörü olarak görülüyor. Radikal sağcı Lig partisinin lideri Matteo Salvini İçişleri Bakanlığı görevinden tatmin olmuş değil. Salvini başbakan olmak istiyor ve seçim kampanyasını da muhtemelen "günah keçisi" olarak gördüğü AB üzerine kuracak. İtalya'nın resesyona girmesi halinde tabii ki suçu AB Komisyonu'nun üstüne atılacak. Yüksek borçlu İtalya hükümetinin AB ile yaşadığı 2019 bütçesi tartışmasında geri adım atmış olması umut verici olsa da İtalya bütçesi açısından orta vadede 2020 ve 2021'in zor yıllar olması bekleniyor.

Fransa'da Sarı Yelekliler protestosu
Fransa'da Sarı Yelekliler protestosuFotoğraf: Reuters/C. Hartmann

AB'nin ivmeye ihtiyacı var

Fransa Cumhurbaşkanı Macron, henüz tam anlamıyla kökleşmemiş durumdaki partisiyle popülist AB karşıtlarına karşı AB içerisinde bir denge unsuru oluşturuyor. Macron Sarı Yelekliler'in protestolarından sonra hızını kaybederse AB de itici güçlerinden birini kaybetmiş olur. Bu nedenle gelecek yıl Berlin'den gelecek işaretler de belirleyici olacak. Muhafazakarlar ve Yeşiller'den oluşan, yeni bir yönetici kadrosuna sahip yeni bir koalisyon kurulması Avrupa için daha coşkulu bir tutuma mı yol açar, yoksa Merkel'in kriz yönetimi anlayışı devam mı eder?

İç krizlerden bağımsız olarak AB dış politika alanında da çeşitli zorluklarla karşı karşıya kalacak: Rusya'dan gelen tehdit, Çin ile teknoloji konusunda yaşanan rekabet, Afrika üzerindeki nüfuz savaşı... Beyaz Saray'daki bilinmezlik ve öngörülemezlik de cabası. Dijital, yapay zekanın kullanıldığı, emisyon salınımının azaldığı bir ekonomiye geçiş, 2019'da çok enerji ve yeni fikirler gerektirecek. AB Komisyonu bu alanda puan kazanabilir. Avrupa birlikten güç doğduğunu ve birliğin yalnız hareket etmekten daha iyi olduğunu kanıtlayabilir. Doğu Avrupa'daki dönüşümün üzerinden 30 yıl geçtikten sonra da 2019 kolay bir yıl olmayacak, ancak hangi yıl kolay oldu ki? AB krizlere alışkın. Birlik, her ne olursa olsun gelecek krizi de bir şekilde aşacak.

Bernd Riegert

© Deutsche Welle Türkçe