05.10.2010 - Avrupa basınından özetler
5 Ekim 2010Avusturya'dan Der Standard gazetesi, ABD’nin Avrupa ülkelerine yaptığı terör uyarısını konu alıyor:
“En iyisi Avrupa’da kimse evinden dışarı çıkmasın ya da yaylalara taşınsın. Son terör uyarılarından çıkarılabilecek tek sonuç muhtemelen bu. Çünkü bu tür uyarıların huzursuzluk yaratmak dışında pratikte hiçbir faydası yok. Ama muhtemelen amaçlanan de bu zaten. Tehlikenin sürekli gündemde tutulması, Amerikan, İngiliz ve benzer diğer gizli servislerin meşruiyetinin devamı için önem taşıyor. Bu tür uyarılar, yasaların sertleştirilmesi ve terörle mücadeleye gerekçe olarak siyasetin işine yarıyor. Böylece terörü yaymayı hedefleyen saldırganların ekmeğine yağ sürülmüş oluyor.”
Fransız La Charente Libre gazetesinin yorumu ise şöyle:
“Daha dikkatli olunmasına yönelik bu çağrılar her tür siyasi yoruma kapı açıyor. Ayrıca akıl hastaları ve kötü niyetlilerin sahte ihbarlarına zemin hazırlıyor. Sadece Paris’te geçtiğimiz hafta 87 ihbar yapıldı. Ama diğer yandan bir terör saldırısı düzenlense ve öncesinde yetkililer terör tehlikesinin arttığına dair halkı bilgilendirmemiş olsa ne diyeceğiz? ABD, 2001 yılı yazında müttefiklerini tüm dünyadaki Amerikan kuruluşlarına saldırı tehlikesi konusunda uyardığında işte tam da böyle bir durum yaşanmıştı. Ve o dönem El Kaide’nin, Amerikan finans dünyasının kalbini hedef alacağını kimse aklına getiremezdi.”
Polonya'dan Rzeczpospolita gazetesi ise Alman iç siyasetine değiniyor ve Başbakan Angela Merkel’in sağa kaydığı değerlendirmesinde bulunuyor:
“Başbakan Merkel’in imaj sorunu yeni değil. Merkel yıllardır partisinin sağ, sol ve liberal kanatları arasında gidip gelen bir pragmatist olarak görülüyor. Aşırı liberalizme yönelişi, beş yıl önce neredeyse kariyerine mâl oluyordu. Merkel o dönemde sadece yüzde 0,1’lik farkla seçimi kazanabilmişti. Sosyal Demokrat Parti ile dört yıllık koalisyon ise, muhafazakârların, ‘Merkel’in partiyi sosyal demokratlaştırdığı’ suçlamalarıyla sona erdi.”
Bu yılki Nobel Tıp Ödülü’ne, yapay döllenme araştırmalarıyla tüp bebeğin babası sayılan İngiliz bilimadamı Robert Edwards layık görüldü. İtalyan La Repubblica gazetesi, tüp bebeğe karşı olan Vatikan’ın Nobel Tıp Ödülü’nün Edwards’a verilmesini eleştirmesini konu alıyor.
“Nobel Tıp Ödülü’nün Edwards’a verilmesi, tüpte yapay döllenme buluşunun sadece bilimsel değil, etik değerini de tasdik etmektedir. Ortalama yaşam süresinin giderek yükseldiği ve anne olma kararının giderek daha geç alındığı bir toplum yapısında Edwards’ın teknolojisi kadınların özgürlüğünü genişletti. İşte Vatikan’ın karşı çıktığı nokta tam da bu. Kadınlara doğanın sınırlarını aşma izni veren geniş karar alma özgürlüğü. Ancak Edwards’ın buluşunun arkasında, Kilise’nin düşündüğü gibi kötü bir şey yatmıyor. Bu buluşun arkasındaki, bilime duyulan tutku ve doğal yollardan anne olamayan kadınların çocuk isteğini gerçekleştirme denemesidir.”
Son olarak Fransız Le Monde gazetesinin, euronun değer kazanması ışığında uluslararası piyasalardaki kur savaşını konu alan yorumunu aktarıyoruz.
“Bazıları, dünyanın en önemli para birimlerinden biri olma uğruna dünya çapında bir çekişmenin başladığından söz ediyor. Devletler ihracata yarasın ve iç piyasada istihdamı koruyabilsin diye kurlarını mümkün olan en düşük seviyede tutuyor En önemli çekişme ABD ile Çin arasında yaşanıyor. Washington, Pekin yönetimini para birimi yuanın kurunu dolara karşı yapay bir şekilde düşük tutmakla suçluyor. Japonya kısa süre önce para birimi yenin güçlenmesini önlemek için yen sattı. Arada olan, euroya oluyor. Giderek değer kazanan euro, kaçanın sığındığı para birimi haline geldi. Bir ay içinde Amerikan doları karşısında yüzde 7 değer kazandı. Hesap makinesine gerek yok: Şu günlerde dolardan ziyade euroya yatırım yapmak daha iyi. Çünkü doların değerini düşürmek için Amerikan merkez bankasının eli kulağında.”
© Deutsche Welle Türkçe
Derleyen: Beklan Kulaksızoğlu
Editör: Murat Çelikkafa