1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

"Yaptırımdan korkacak olsak, harekâtı başlatmazdık"

12 Ekim 2019

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ABD’nin yaptırım tehdidine yanıt verdi. Çavuşoğlu DW Türkçe’ye verdiği özel mülakatta “Yaptırım ve tehdit yerine, herkesin sözünü tutmasını” istedi.

https://p.dw.com/p/3RBeQ
Fotoğraf: DW

"Yaptırımdan korkacak olsak, harekatı başlatmazdık"

DW Türkçe: NATO Genel Sekreteri ile görüştünüz, temaslarınız hala devam ediyor. Öncelikle son bir gelişmeden bahsederek mülakatı açmak isteriz; ABD Başkanı Donald Trump'ın Hazine Bakanlığı'na verdiği bir yaptırım uygulama yetkisi henüz herhangi bir yaptırım söz konusu olmasa da, Bakanlığınız bir açıklama yaptı ve "misliyle karşılık veririz” dedi. Acaba, Amerikalı yetkililerin aktardığı gibi ABD'nin Türkiye ekonomisini kapatma ya da yok etme araçları var mıdır? Ya da Türkiye'nin tepkisi ne olur?

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu: "Her şeyden önce yaptırımlarla bir yere varılamayacağını daha önceden de gördük. ABD daha önce de İçişleri ve aynı şekilde Adalet Bakanımızı yaptırıma tabi tuttu. Biz de onlara karşılık verdik. Yani herhangi bir olumsuz bir adım olduğu zaman bunun karşılığını Türkiye'ye yönelik, bunun karşılığını mütekabiliyet gereği tam bir şekilde uygularız ve veririz. Burada bir sıkıntı yok. Ama önemli olan şu, yani burada ne yapmamız lazım. Terör örgütüyle mücadele ediyoruz. Müttefikimiz, terör örgütünün yanında durmaması gerekiyor ki, açık açık PKK da demeye başladılar. PKK ile çalıştık, PKK'ya destek verdik demeye başladılar. Burada önemli olan, müttefikimizin terör örgütünün yanında olmamasıdır. Türkiye ekonomisi de geçmişten bu yana çok şoklar yaşadı. Tarihimizde, derin şeyler, ama hepsinden daha güçlenerek çıktık biz. Ve şu anda da hiçbir ülkenin ya da ülkelerin Türkiye ekonomisini öyle kitleme, kapama, felakete uğratma gücü de yok ve biz toplum olarak da, Türkiye olarak da zaten aldığımız tedbirlerle, son saldırılar karşısında hepsi de zararlı çıktı. Özellikle döviz kuru konusunda Türkiye'ye saldıranların hepsi bu işten çok zarar; maddi olarak çok zarar ederek çıktılar. Dolayısıyla biz bu tür yaptırımlar ya da tehtidler yerine herkesin sözünü tutarak, buradaki sorunu çözmemiz lazım. Terör, Suriye'nin sınır bütünlüğünü, toprak bütünlüğü, siyasi çözüm, aynı şekilde bölgenin istikrarı, barışı ve göçmenlerin geri dönmesi de dahil işin birçok boyutu var. Bunlara odaklanmamız lazım. Yoksa yaptırımlardan korkacak olsak biz burda bu harekatı başlatmazdık. Bu bizim için hayati derecede ulusal güvenlik meselesi."

DW Türkçe: ABD'de, özellikle Başkan Trump'ın azil sürecinden beri ilk defa Kongre'de Demokratlar ve Cumhuriyetçilerin Türkiye'ye tepki konusunda ortaklaştığı, ilk defa bu şekilde Türkiye'ye karşı cephe alındığı yolunda yorumlar yapılıyor. Eğer Kongre, ABD Başkanı Trump'ın şu ana kadar sergilediği tavrı değiştirecek bir baskı oluşturabilirse, Washington'dan birdenbire farklı bir siyasi mesaj ve siyasi uygulama gelirse Türkiye hazır mı? Bir B planı, stratejisi var mı ABD'nin tavır değişikliğine karşı?

Çavuşoğlu: "Şimdi biz varsayımlar üzerine politika yürütmeyiz, her şeyden önce onu söyleyeyim. Ama bize yönelik, dost olarak bir adım yaklaşana, iki adım yaklaşırız. Türk milletinin de özelliği budur, bu bir zafiyet değildir, bu bir haslettir esasen. Diğer taraftan Türkiye'ye yönelik olumsuz bir adım atan olduğu zaman da bunun karşılığını geçmişte de verdik, bugün de veririz. Ama şimdi öyle olursa, böyle olursa gibi konuşmaya gerek yok. Ortada teröre karşı, terörle mücadeleye yönelik bir harekatımız var, şimdi bu harekatımıza odaklandık, buralardan terörü temizlememiz lazım. Tıpkı geçmişte Fırat Kalkanı'yla bu bölgeyi DAEŞ'ten temizlediğimiz gibi, yine Zeytin Dalı'yla Afrin bölgesini teröristlerden temizlediğimiz gibi."

DW Türkçe: Peki,  Kongre'deki Bu Cumhuriyetçi ve Demokratların arasındaki tek sesliliğe ne diyorsunuz, sizi şaşırttı mı bu?

Çavuşoğlu: "Esasen bu YPG/PKK ile işbirliği Demokratlar zamanında başladı. Yani Obama döneminde başladı. Diğer taraftan maalesef defalarca söylememize rağmen Trump döneminde de, yani Cumhuriyetçiler döneminde de devam etti. Bizi şaşırtan bir şey oldu o da, Lindsey Graham'in tutumu. Çinkü Lindsey Graham bizimle tüm görüşmelerinde esasen Komite'de videolar da dolaşıyor, telefon görüşmelerinde de keza öyle. ‘YPG/PKK aynıdır, bunlar terör örgütüdür, bunu nadir anlayan ülkelerden bir tanesi, daha doğrusu senatörlerden bir tanesi benim' diyordu. Şimdi ise tam tersi ‘bunlar bizim müttekimiz' demeye başladı. Ama onun esasen perde arkasındaki endişesi buralara İran girer mi, Rusya girer mi? Çok katı bir şekilde İran düşmanlığı içinde, Rusya düşmanlığı içinde olduğu için, birden bu güne kadar terörist dediği insanlara müttefik demeye başladı. Ben onu doğrusu ilkeli bir insan zannediyordum ama maalesef şimdi gerçek yüzünü gördük. Onun dışındaki tutumlar bizi şaşırtmadı."

DW Türkçe:  Önceki gün ABD Başkanı Trump'ın bir açıklaması oldu; "askeri opsiyonu yeniden masaya sürebilirim" dedi, "daha önce konuştuğumuz gibi Türkiye ekonomisi üzerinde yaptırım kararları alabirim" dedi. Bir diğeri de "Türkiye ve YPG arasında arabuluculuk başlatabiliriz" dedi. Sizinle, Türk Dışişleriyle böyle bir arabuluculuk için temasa geçen oldu mu?

Çavuşoğlu: "Bizimle bir temasa geçen olmadı. Ama Amerika'nın yapabileceği en iyi şey, buradan söz verdiği gibi YPG'lileri çıkartmak olurdu. Ve bunun için hala geç kalmış sayılmazlar. Biz biliyorsunuz bu harekatı birden başlatmadık. Geçmişte de artık bize yönelik tehdit büyüdüğü için, Amerika da bunlara sürekli silah verdiği için bu harekatı başlatma kararı almıştık. Cumhurbaşkanımız bu kararı aldı, talimatı verdi. Bu süreçte Amerika devreye girdi, Trump devreye girdi , ‘siz harekatı başlatmayın, biz çekiliyoruz, bu arada da burayı bir güvenli bölge haline getirelim 20 mil derinliğinde bir güvenli bölge' . Daha sonra Amerikalılarla bir araya geldik görev gücü olarak, sonra askerlerimiz teknik düzeyde müzakereler yaptı ve Amerika YPG'lileri bu bölgeden çıkartma sözü vermişti. Çıkartsaydı bu harekata gerek kalmazdı. ABD bunu yapmadığı için, bu arada da silah vermeye devam ettiği için artık bir tek başımıza yapma kararı aldık. Dolayısıyla Amerika'nın yapacağı en iyi iş buradan bu teröristleri çıkartmak olur. Ve bunu da halen yapabilirler."

DW Türkçe: Peki arabuluculuk önerisiyle gelirlerse?

Çavuşoğlu: "Biz teröristlerle arabuluculuk yapmayız, müzakere yapmayız. Yapılacak tekk şey bu teröristlerin silahı bırakmasıdır. Biz geçmişte Türkiye'de siyasi çözümü denedik ve ne olduğunu gördük. Onlar silahı bırakmadığı gibi o esnekliği çok ciddi bir şekilde suistimal ederek; işte şehirlerde neler yaptılar, onları gördük. Daha sonra daha sonra onları temizledik oradan. Dolayısıyla karşımızda bir terör örgütü var. Bizim derdimiz Kürtlerle değil ki, herkes Kürtler Kürtler diyor bunlara, Kürtlere ne kadar zulüm ettiğini, Türkiye'deki üç yüz bin Suriyeli Kürde, Almanya da yaşayan YPG'nin sürgüne gönderdiği Kürtlere sorsunlar. Herkes teröristleri Kürtlerin hamisi ya da temsilcisi gib görüyor. Tam tersine. Dolayısıyla burada Amerika'nın yapabileceği en iyi şey bu YPG'lileri, zaten anlaşmamız da, mütabakatımız da buydu... Münbiç'te de öyle bir yol haritası onaylamıştık, şu andaki Dışişleri Bakanı Pompeo'yla, Tillerson zamanında hazırlamıştık. Ve 90 günde Münbiç'ten YPG'liler çıkaracaklardı. 16 ay oldu halen oradalar. Yani Amerika önce verdiği sözleri tutsun, bu teröristleri buradan, bunlara destek vermeyi sonlandırsın ve bu teröristleri bizim sınırımızın öbür tarafından, Başkan'ın da söylediği gibi 30-32 km'lik bir derinlikten çıkartsın. Yapabileceği iş budur."

DW Türkçe: Bu Türkiye'nin ilk sınırötesi operasyonu değil: Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatları da vardı. Ancak belki de ilk defa bu harekata karşı AB ülkelerinden ve Batı ülkelerinden bu denli sert ve tek sesli mesajlar yükseldi. Bunu neye bağlıyorsunuz? Kuzey Irak'ta da Türkiye'nin operasyonları sürüyordu, itirazlar gelmemişti. Bu kez farklı olan ne?

Çavuşoğlu: "Afrin tarafında da biz bu harekatı sürdürdük ve aynı terör örgütüne karşı bu harekatı başlattık. Ve şimdi Fırat'ın doğusundan gelen bize yönelik tehdit daha fazla. İşte gördünüz ayrım yapmaksızın sivillere yönelik saldırı yapıyorlar ve sekiz tane sivil burada şehit oldu. Ve bunlardan 5-6 tanesi çocuk, bir tanesi bebek. Bunlar bebek katili. Peki nedir? Ben size söyleyeyim; çünkü AB içinde bazı ülkeler, özellikle de Fransa bu terör örgütüne destek veriyor. Ama bu terör örgütüyle beraber Suriye'nin bu bölgesini bölmek ve onlara sözde bir devlet yaratmak amacı güdüyorlardı. Şimdi biz bu planı bozduk. Şimdi bu büyük bir plan, planı bozunca tabii çok rahatsız oldular. Tabii Avrupa içinde, AB içinde bir dayanışma var. Türkiye şimdi Rum kesimi gibi Yunanistan gibi, kategorik olarak Türkiye'ye karşı olanlar var. Ama diğer ülkeler, tabii konsensusu bozmamak için, bozmaya çalışanlara baskı yapıyorlar, görüyoruz. Ama özellikle Fransa gibi ülkelerin başını çektiği bir burada bölme harekatı vardı. Bu, büyük plan bozulduğu için tepki göstermeleri de normal. Çünkü bu teröristleri Elysee Sarayı'nda ağırlayan Macron, ben değilim."

DW Türkçe: Almanya'da Afrin Harekatı'ndan kısıtlı bir silah ambargosu gündeme gelmişti. Şimdi bu yeniden konuşuluyor.  Almanya bir silah Ambargosu gündeme getirirse Türkiye'nin tepkisi nasıl olur?

Çavuşoğlu: "Şimdi şöyle söyleyeyim , bu bizim için hayati bir mesele ve ulusal güvenlik meselesi, beka meselesi. Yani kim ne yaparsa yapsın, ister silah ambargosu, ister başka şeyler, bu ancak bizi güçlendirir, biz 15 sene önce sadece ihtiyacımızın %20'sini üretiyorduk, şimdi %70'in üzerine çıktık, bu ancak bizi güçlendirir. Ben; o silah ambargosu uygulayacak, diğeri bunu söyleyecek diye benim yanı başımdaki tehdidi yok etmezsem, berteraf etmezsem ileride beni daha fazla, büyük bir tehlike bekler. Ve Almanya çok daha fazla silah verse de, bu mücadele zor ya da imkansız hale gelebilir. Yani burada müttefiklerimiz varsınlar terör örgütünü desteklesinler. Biz tek başımıza da kalsak, ambargo da uygulasalar, ne yaparlarsa yapsınlar, bizim mücadelemiz terör örgütüyle ve terör örgütüyle mücadelede de kesinlikle tereddüt etmeyiz."

DW Türkçe: Cumhurbaşkanı’nın açıklaması vardı; "Bu tavırlarını sürdürürlerse mültecilere Avrupa kapılarını açarız” demişti. Böyle bir şey söz konusu olabilir mi? Türkiye ne kadar kararlı bu duruşunda? 

Mevlüt Çavulşoğlu: "Yıllardır biz bu mültecileri Türkiye'de tutuyoruz. Biz her bakımdan Avrupa'nın güvenliği için çok önemli rol oynuyoruz. Şimdi bu tepki neden? Şimdi bunlar diyor ki; oralara Suriyeliler dönerse bunlara yardım etmeyeceğiz. Bugüne kadar Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatları bölgesine 370 binden fazla Suriyeli gönüllü döndü. Yani artık evlerine dönmek istiyorlar. Burda 300 bin Suriyeli Kürt'ü de YPG sürgüne gönderdi, diğerlerini de gönderdi. Oralar şu an YPG'nin kontrol ettiği yüzde 90 ortalama Arap şehri. Kobani ve bir iki küçük yerin dışında, şehirlerin nüfusunun çoğunluğu Kürt değil ki. Ama Avrupalılar öyle bir davranıyor ki; ‘buralar Kürt dolayısılya demografi değişiyor'deniyor. Şimdi insanlar evine dönecek, Avrupa Birliği, evine dönmek isteyen insanlara diyor ki; ‘ben yardım etmeyeceğim'. O zaman da Recep Tayyip Erdoğan ve Türkiye diyor ki, ve son derece haklı bir şekilde söylüyoruz ki; ‘oraya dönmelerini istemiyorsan, ben bunları 8-9 senedir burada ülkemde misafir ediyorum, bunların yüzde 90'ı da Avrupa ülkelerine gitmek istiyor. O zaman buyurun siz bakın bunlara' da demek hakkımız var bizim artık.”

DW Türkçe: Bu bir opsiyon olarak masada o halde?

Çavuşoğlu: "Tabii ki masada. Tabii ki biz onları zorla oraya gönderemeyiz. İnsanları zorla bir yere göndermek insanlık suçudur. Ve güvenliği olması lazım. Biz o kadar mücadele ediyoruz ve bu insanlar gitmek istediği halde durduruyoruz. Kaçakçılarla mücadele ediyoruz. Şimdi dönmek istiyorlar. ‘Dönünce de yardım etmek istemiyorum'. O zaman buyurun ülkenizde barındırın. 3,6 milyon Suriyeli, toplam dört milyondan fazla mülteci. Toplam 40 milyar dolar harcamışız. Bize gerekli desteği de vermemişsiniz. Şimdi dönenenlere de yardım etmek istemiyorsunuz. O zaman lütfen size gelmek istiyorlar zaten, kendi ülkelerinizde bunlara bakın. Bunu demek bizim hakkımız. Bu bir tehdit değil, blöf değil. Bu sadece AB'nin bu açıklamasına karşı bir cevaptır."

DW Türkçe: Bildiğimiz kadarıyla Katar dışında Arap dünyasında destek açıklayan bir ülke olmadı. Halbuki 2010'dan sonra Türkiye, bu Arap baharı; Arap isyanları sürecinde model ülkeydi? Ne oldu da Türkiye Arap dünyasında Türkiye yalnız bırakıldı, yalnızlaştı?

Çavuşoğlu: "Bu sadece Türkiye'nin meselesi değil ki. Yalnızlaşma değil bu. Amerika'nın korkusundan, İsrail'in korkusundan Filistin konusunda da bu Arap ülkeleri sessiz. Ve maalesef bu ülkelere karşı da parayı çok harcadığı için Yemen'deki bunların zulmü. Yemen'de yüzbinlerce insan öldü. Bunlar bombaladılar veya kuşatma altında hastalıktan ve açlıktan insanlar öldü. Ama parayı basıyorlar dünya susuyor. Kaşıkçı cinayetinde sustuğu gibi dünyanın. Şimdi Filistin davasını da dünya savunmuyor. Aynı sebepten dolayı. Dolayısıyla bunlar savunsa nolur, savunmasa nolur? Açıklama yapsa nolur, yapmasa nolur? Ne hükmü var? Son zamanlarda Amerikanın ve İsrail'in telkiniyle gelipte burda bu YPG/PKK terör örgütüyle görüştüklerini de biliyoruz. Bunalr bize destek verse nolur? Vermesler daha iyi! Öyle bir kompleksimiz yok."

DW Türkçe: Harekat Suriye topraklarında devam ediyor. Peki Suriye ile bir arka kapı diplomasisi sürüyor mu?

Çavuşoğlu: Suriye ile ihtiyaç duyulduğu zaman istihbarat düzeyinde, bilgi paylaşımı düzeyinde ve diğer şeyler oluyor tabii. Siyasi düzeyde herhangi bir temas yok.

DW Türkçe: İlerleyen süreçte bu mümkün olabilir mi?

DW Interview | türkischer Aussenminister Mevlüt Çavuşoğlu über die Syrien-Offensive der Türkei
Fotoğraf: DW

Çavuşoğlu: "Olabilir, olmayabilir diye yine varsayımlar üzerinde konuşmaya gerek yok. Zaman ne getirecek. Şimdi ne yapıyoruz? Siyasi çözüm. Siyasi çözümde; rejim, sivil toplum ve muhalefet bir araya geliyor. Biz bunları Astana'da biraraya getirdik. Siyasi çözüm ilerledikçe tabii ki burada yakınlaşmalar olacak, temaslar olacak; rejimle muhalefet daha çok yakınlaşacak. Ve ortak anayasa hazırlayacaklar. Bizler muhalefetin garantörüyüz. Biz bu şekilde destek veriyoruz bu sürece. Siyasi süreç olduktan sonra, seçimler olduktan sonra, ondan sonra zaten Suriye'de inşallah, - bir tarafta da ülke teröristlerden temizlendikten sonra- her şey yoluna girer. Suriye bizim komşumuz, Suriye halkı bizim kardeşimiz. Biz her zaman Suriye halkının yanında olduk. Geçmişte teröre destekten dolayı Suriye rejmiyle,o günkü rejimlerle Esad'ın babasıyla da problemler oldu. Hatta savaşın eşiğine de geldik. Sonra Adana mutabakatı imzalandı vs. Biz iktidara geldikten sonra yeni sayfa açtık, ilişkileri düzelttik, gayet iyi de gidiyordu ama maalesef bu Arap Baharı'yla bu duruma geldi Suriye. Dolayısıyla burda rejimle temasa geçip geçmememiz. Çok önemli bir şey değil. Önemli olan rejimle muhalefetin biraraya gelerek Suriye'nin geleceği hakkında birlikte karar vermeleridir. "

DW: Türkiye'nin bu noktada kolaylaştırıcı bir rolü olabilir diyorsunuz.

Çavuşoğlu: Bugüne kadar oldu zaten: Astana'da, Soçi'de. Anayasa komisyonunun kurulmasında kim rol oynadı? Rusya, Türkiye ve İran.

DW Türkçe: Hazır Rusya demişken, Kremlin'den temkinli açıklamalar geldi. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, IŞID'li tutukluları gündemi getirdi. Ve Türkiye'nin ne kadar sahip çıkabileceğine, bir güvenlik kaygısı olup olmayacağından emin değilim‘ şeklinde bir açıklaması oldu ITAR-TASS ajansına. Onun bu açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çavuşoğlu: "Şimdi IŞİD; DAEŞ işin doğrusu herkesin sorumluluğundadır. Bu terör örgütü ile mücadele tek bir ülkenin sorumluluğu altında değildir. Biz Türkiye olarak herkesten daha fazla mücadele ettik. Ve göğüs göğüse askerlerinin çarpıştığı, savaştığı; yani DAEŞ ile savaşan tek ülke biziz. Göğüs göğüse. Suriye‘de sadece 3 binden fazla DAEŞ'liyi etkisiz hale getirdik bin civarında da Irak‘ta etkisiz hale getirdik. Ve bizim şu anda Fırat Kalkanı Harekatı'yla DAEŞ‘ten temizlediğimiz bölgede DAEŞ diye bir problem var mı? Orada da var hapishanede hiç birisi serbest bırakıldı mı? Türkiye‘deki hapishanelerde de var. Yakalayıp ülkelerine gönderdiğimiz yabancı terörist savaşcılar var. DAEŞ herşeyden önce yani birinci derecede Türkiye'ye tehdit. Ve bizim düşmanımız. Hem sınırda sınır komşusu olduğumuz için hem de DAEŞ'in ideolojisini öldürmede en etkili ülke Türkiye ve en etkili siyasetçi Tayyip Erdoğan. Çünkü bunlar dinimiz İslam'ı suistimal ederek gençleri ve kadınları kandırarak bünyesine katıyordu. Ve bunların İslam'la alakasının olmadığını söyleyen lider Recep Tayyip Erdoğan. O yüzden de Recep Tayyip Erdoğan'dan nefret ediyorlar. Yani buraya Suriye'de girdiğimiz bölgelerde eğer hapisane varsa kamp varsa bunların serbest bırakılması mümkün değil. Zaten bunlar hapishanede ve şeyde."

DW Türkçe: Kim sorumlu olacak? Türk Silahlı Kuvvetleri mi sorumlu olacak?

Çavuşoğlu: Şimdi nasıl Fırat Kalkanı Bölgesi'nde bunları kontrol altında tuttuysak, burada da kontrol altında tutarız. Biz dün Dışişleri Bakanlığımız, Adalet Bakanlığımız ve İçişleri Bakanlığımız İstihbaratımız, Milli Savunma Bakanlığımız ortak bir çalışma grubumuz var. Yani Türkse bunlar yani Türk vatandaşı ise içinde varsa onları tabii ki hemen getiririz. Diğer ülke vatandaşları ise ülkelerine göndermek için girişimde bulunuz. Almazlarsa orada tutarız. Yargılama mekanizması zaten diğer yerde de var yani burada ya bunların hesap verebilmesi için de gerekli adımların hepsi atılır, serbest bırakılması mümkün değil ama şimdi güvenli bölgenin 30 kilometre 40 kilometre dışındaki, bizim hiç oralarda olmadığımız yerlerdeki DAEŞ'lirden de sorumlu biz değiliz ancak buralara gelirlerse o zaman sorumlu biz oluruz. Ve onlarla mücadele etmek de bizim boynumuzun borcudur. Çünkü biz terör örgütleriyle mücadele de hiç ayrım yapmıyoruz. Hepsi terör örgütüdür. Hepsi ile mücadele etmemiz gerekiyor ve bugüne kadar da bunu yaptık.

DW Türkçe: Türkiye - Almanya ilişkilerinde ilişkileri zaman zaman gerginleştiren bir konu vardı. Özellikle Almanya'daki Gülen organizasyonu ve Gülen örgütündeki Türk vatandaşları ve Türkiye kökenliler konusunda. Türkiye'nin o konuda talepleri vardı. Bunlar yerine getiriliyor mu? Son durum nedir?

Çavuşoğlu: Hayır. Esasen Sigmar Gabriel döneminde güzel çalışmalar yapıyorduk. Ve burada Fetöcülerin elebaşlarının da orda olduğunu biliyorduk. Adil Öksüz'ün de bir ara Almanya'da olduğunu da kendileri de teyit ettiler. Biz tabii ki hemen gerekli taleplerde bulunduk. İade taleplerinde bulunduk. Fakat maalesef olmadı. Bugün PKK'ya karşı Almanya'nın aldığı bazı tedbirler var. Bunu da memnuniyetle karşılıyoruz. Henüz yeterli değil. Görüyoruz ki YPG/PKK Almanya'nın da huzunu bozmaya başladılar. Bunlar zaten aynı terör örgütü. Sık sık böyle yeni isimler katarlar, yeni makyajlar yaparlar ama aynı terör örgütü. Almanya da bu sıkıntıyı görmeye başladı. Ama bugüne kadar bunların terör örgütü olduğunu söyleyen çok fazla siyasetçi yoktu. Şimdi bazı siyasetçiler de PKK'yı destekliyor. Burada Sol Parti'den bahsetmiyorum. Sosyal Demokratlar'ın içinde de var: Bazıları PKK'yı destekliyor. Bunu da zaten sosyal demokratların önde gelen isimleri saklamıyorlar. Heiko Maas dahil. Var. Ama Heiko Maas PKK'yı desteklemiyor onu ben biliyorum. Kendisiyle samimi görüşmelerimiz oluyor. Fakat PKK konusunda da bazı adımlar atıldı. Şu anda memnunuz. Ama istediğimiz noktada değiliz. Ama Fetöcüler konusunda bugüne kadar Almanya'dan hiçbir tatmin edici işbirliği görmedik. Tam tersine bazı ülkelerdeki Fetöcüler de Almaya'ya geçmeye başladı. Mesela İsviçre'de bir mahkeme bir PKK'lıyı ve bir Fetöcüyü sınır dışı etti. Mahkeme kararıyla sınır dışı etti İsviçre. İkisi de Almanya'ya gitti. Demek ki Almanya'yı "safe haven” gibi kendilerini kendileri için güvenli bir ülke gibi görüyorlar ki oraya gidiyorlar. Bu konuda sadece Almanya'dan değil, tüm diğer Avrupa ülkelerinden samimi destek bekliyoruz. Maalesef bazı diğer üçüncü ülkelerdeki okulları, bu ülkelerin; İngiltere, Almanya ve Fransa gibi ülkelerin şirketleri devralıyor ki, bu terör örgütlerini kimin nerde nasıl kullandığı da açığa da çıkıyor.

Söyleşi: Can Ertuna

© Deutsche Welle Türkçe